28 Aralık 2021 Salı

EŞSİZ MUTLULUK

Sevgi ve dostluğun verdiği mutluluğun yoktur dünyada eşi ama değerini bilmezsek yangın yerine çevirir benliğimizi kin ve nefret ateşi

Hüner COŞKUNER - SEVMEKTEN KİM USANIR

15 Aralık 2021 Çarşamba

Uygarlık!

Hayvanlar bir hiç yüzünden öldürmüyor kimseyi ama biz uygarız(!) öldürüyoruz... şikayet etmeyelim karanlıktan ışığımızı kendimiz söndürüyoruz!

13 Aralık 2021 Pazartesi

Aşkımın Haritası

AŞKIN HARİTASI AŞKIN HARİTASINI ÇİZSEM YÜZÜNE BAŞKENTİ GÖZLERİN OLUR YÖNETİCİSİ GÖZLERİN… MUTLULUĞUM SENDE BAŞLAR SENDE SON BULUR AŞKIN PUSULASIDIR YÖN VEREN DUYGUMA DÜŞÜNCEME VE DE GÜNDÜZÜME GECEME

5 Aralık 2021 Pazar

Gülen Şiir

GÜLEN ŞİİR Şiirimiz gülmeyi sever kardeşler Kimi zaman kahkaha atar Çoğu zaman da acıdır gülüşü Dinlemez ne hoca ne de hacı Er kişilerle hem kardeştir hem bacı Lugat paralamaz hiç Yaltaklanmaz zalimlere Ulumaz tıslamaz bağırmaz Ama biraz sivridir dili Batar kötülere, çirkinlere dikeni Olur kimsesizlere mutluluk ilacı Kelepçe vurulamaz dizelerine Pençe atılamaz sözlerine... *** Yazar okuyucularına dilekçe Gelin dostlar bir olalım, der Meydan okuyalım hadi Kuyumuzu kazanlara Dirliğimizi bozanlara Kalmasın ahımız içimizde Kaplamasın her yanı Zulüm karanlığı gece... *** Gülmeyi düşünmeyi Sevmeyi sevilmeyi Gereksiz görenler Okumasın yazdıklarımızı Belki bozulur rahatları Boğazlarına dizilir Yedikleri yemekler Erhan Tığlı

2 Aralık 2021 Perşembe

Akıllı Deli!?

AKILLI DELİ... Bu kente yeni yerleşmiştim. Sağını solunu bilmiyor, tanımaya çalışıyordum. Bir gün, kasaptan et alırken zengin ve iyi giyimli, altın dişli birinin birkaç kilo pirzola, bonfile aldığını gördüm. Tam bu sırada orta boylu, kır saçlı, şişmanca bir kadın yanaştı zengin kişinin yanına. Adamın et paketini açtı, yarısını aldı, yarısını geri verdi: “Bu kadarı yeter sana!” diye bağırdı. Oradan geçmekte olan yoksul kılıklı birinin eline tutuşturdu etin yarısını. Adam itiraz edecek oldu. Bizimki gözleri açtı, “Dünyayı mı yiyeceksin? Hadi yürü bakayım” diye azarladı onu. Adam gülmeye çalışarak çekti gitti. Eti alan yoksul da güle oynaya oradan uzaklaştı. Dudak bükerek, kim bu dercesine, kasaba baktım. Kasap başını salladı: “Delidir. Böyle her işe karışır. Kimse bir şey diyemez” dedi. “Nasıl olur?” diye sordum. “Arkası kuvvetlidir.” “Sadece bu değil yaptıkları. Geçenlerde, çalışmayan, koca parası yiyen kadınları evine çağırmış. Yedirip içirmiş ama sonra da bulaşıkları yıkatmış onlara. Yediklerinizi ödeyin bakayım. Karşınızda enayi kocanız yok sizin. ‘Bedava yiyip içmek yok!’ diye bağırmış. İtiraz edenlere bıçak çekmiş. Kadınlar korkularından birikmiş bütün bulaşıkları yıkamak zorunda kalmışlar. Bulaşıkları iyi yıkamayanlara da yerleri sildirmiş...” “Bir daha oraya gelmeye tövbe etmişlerdir.” “Ne etseler kurtuluş yok. Evine kimse gelmez olunca bu sefer o gitmiş onların evine. Hanımlara iş yaptırıp hizmetçilerini oturtmuş. Çirkin ama varlıklı ve bir sürü giysisi olanların giysilerini alıp güzel yoksul kadınlara, kızlara dağıtmış. Sende yakışmıyordu. Bak şu kızcağıza nasıl da yakıştı. Zaten bunu giymeyi hak etmiyordun, demiş.” “Kendince sosyal adaleti sağlıyor böyle demek ki. Döven, mahkemeye veren, polise şikâyet eden olmuyor mu hiç? Nasıl böyle serbestçe dolaşıyor?” “Dövmeye kalkanların elinden, yardım ettiği yoksullar kurtarıyor. Hem yanında bıçak taşıdığı için yanına pek yaklaşamıyorlar. Avukat, yargıç akrabaları var. Başı derde girince kurtarıyorlar. Polis de bir şey yapamıyor, idare edin diyor.” Kasaptan çıkıp giderken ilerdeki kahvenin önünde bir gürültü patırtı koptu. Merakla oraya yaklaştım. Bizim deli, erkekleri sıraya dizmiş nutuk çekiyordu. “Demek sıra erkeklere gelmiş” diyerek olup bitenleri anlamaya çalıştım. Delimiz sözünü bitirdikten sonra erkeklere, “Hadi bakalım iş başına. Kahvede bomboş oturup çene çalacağınıza, oyun oynayacağınıza, işe yarayın biraz. İş yok diyorsunuz değil mi? Alın size iş. Toplayın bakayım sokaklardaki çöpü. Sizin canınız can da çöpçünün canı patlıcan mı? Zavallılar hangi işe yetişsin?” diye bağırdı, çöp toplattı. O sırada oradan geçmekte olan biri farkında olmadan yere bir çöp attı. Deli hemen adamın yakasına yapıştı, “Sokak senin çöplüğün mü? Çabuk al şu çöpü de ye bakalım!” diye bağırdı. Adam denileni yapmayınca bıçağını boğazına dayadı. “Ufacık bir kâğıt parçası attığına şükret. Eğer yere tükürseydin tükürüğünü yalatacaktım” diye başını salladı. Adam imdat ister gibi sağına soluna baktı. Kimse aldırmadı. Hatta deliyi alkışladılar: “Bravo abla! Memlekette böyle senin gibi üç beş delimiz daha olsa ortalık sütliman olur! Dinsizin hakkından imansız gelir!” dediler. Adam çaresiz, yere attığı çöpü yemek zorunda kaldı. Delinin gözü sigara içen birine takıldı: “Bunu içmekle hem kendine hem çevrene zarar verdiğini bilmiyor musun ha?” diye bağırdı. “Bu zıkkıma harcadığın parayla çocuklarına yiyecek bir şey al” diye adamın üstüne yürüdü. Adam belki sigarayı yedirmeye kalkar diye kokusundan oradan hızla uzaklaştı, kaçtı. Ben de, “Bakalım daha neler yapacak?” diye deliyi izlemeye başladım. Deli yolda giderken birkaç gencin bir birahanenin önünde bira içtiklerini gördü. Hemen yanların gitti, onları şöyle bir süzdü: “Yazık sizin gençliğinize! Burada gençliğinizi niye ziyan ediyorsunuz, yapacak işiniz yok mu?” diye bağırdı, kollarından tutup ayağa kaldırdı, sıraya dizdi, adlarını soyadlarını, nerede okuduklarını, kimin çocuğu olduklarını sordu. Cebinden bir defter çıkardı, adlarını oraya yazdı. “Hepinize birer sıfır veriyorum. Bir daha buraya geldiğinizi görmeyeceğim. Görürsem sizin için fena olur” dedi. Gençler boyunlarını büküp önlerine baktılar. İçlerinden biri: “Kimimiz üniversite sınavlarını kazanamadı, kimimiz de üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamadı. Ne yapalım, nereye gidelim?” diye sordu. “Kitap okuyun!”dedi deli. “Kitap fiyatları pahalı olduğu için alamıyoruz.” “Bira içecek parayı buluyorsunuz ama” dedi deli. Gençler bir şey diyemediler. Deli sözlerin şöyle sürdürdü: “Kütüphaneye gidin be! Orada kitap okumak bedavadır. Biz okuyamadık, bari siz okuyun, kendinizi yetiştirin. Bu günler bir daha geri gelmez. Bu ne biçim iştir böyle? Birahaneler, kahveler dolu, kütüphaneler bomboş.” Deli böyle dedikten sonra gençlerin önüne geçti: “Belki kütüphanenin yerini bilmiyorsunuzdur. Beni izleyin. Size yolu göstereyim” diyerek onları kütüphaneye götürdü. Müdüre, “Bu gençler size teslim. İstedikleri kitapları verin onlara. Akşama kadar burada kalacaklar, kitap okuyacaklar, Okumayanları bana bildirin” dedi. Gençlere döndü, “Şimdi ben gidiyorum. Her gün kontrole geleceğim. Kaytaran olursa canına okurum ha, ona göre!” diye işaret parmağını salladı. Kendi kendime, “Tam yönetici olacak kişi bu; ama ne yazık ki deli. Akıllı olsa, acaba bu yaptıklarının binde birini yapabilir miydi? Yapsa bile söz dinletebilir miydi yoksa başı belaya mı girerdi?” diye söylendim. İnsanlara söz dinletebilmek, onları doğru yola getirmek için akıllı değil, deli olmak gerekiyor görünüşe bakılırsa. O halde haydi deliler iş başına! Akıllıların neler yaptıklarını, daha doğrusu yapamadıklarını gördük. Bir de sizi deneyelim bakalım. Durumumuz bugünkünden daha kötü olmaz herhalde... Erhan Tığlı

1 Aralık 2021 Çarşamba

Armudun İyisi

ARMUDUN İYİSİ Her zaman ayı yiyor Armudun iyisini Gözünü açmayanın Yüzerler derisini İnsanlık mı, o da ne? Çoktan kayboldu Gören yok kendisini Para padişah oldu Bencillik imparator! Anlayın gerisini... Erhan Tığlı

25 Kasım 2021 Perşembe

Can ışığımızdır Göz

GÖZ: CAN IŞIĞIDIR BENLİĞİMİZİN Ruhun penceresi, kalbin aynasıdır göz. İnsana anlam veren özdür o. Gözlerin yazdığı şiiri hiçbir şair yazamaz. Vücudumuzun şiiri, öyküsüdür yerine göre. Güzellik de bakanın gözündedir. Gönül gözüyle gör ki, güzelliği ilmek ilmek ör. Güzellikleri göremeyenlerin gözleri çok iyi görse de, onlar gerçekte kördürler. Mevlana diyor ki: Gönlü uyanık olan baş gözü uyusa bile, gönünde yüzlerce göz açılır. İnsan gözden ibarettir, gerisi et ve deridir. Gözle neyi görürse değeri o kadardır insanın. Kutadgubilig’e göre, insanın süsü yüzdür, yüzün süsü göz. Ziya Gökalp, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” demişti. Haldun Taner ise, “Gözlerimi açarım, gerekeni yaparım” diyor. Sen vazife adamı olmak istiyorsan bile vazifeni gözlerini açarak yapmalısın, yoksa gözlerini zindanda açarsın... Kimi göz gerçekleri görmek istemez; hayal dünyasından başka bir yerde gezemez, başına gelecekleri sezemez. Kimi göz bakar ama göremez, nasıl bir dünyada yaşadığını bilemez. Bakar kör denir böylelerine. En iyi bir gözlük bile yarar sağlamaz kendilerine. Kimi göz görür ama söyleyemez. Ha görmüş ha görmemiş, fark etmez! Kimi göz yere bakar, yürek yakar; içyüzüm anlaşılır diye karşısındaki kişinin gözlerine bakamaz. Kim göz yalancıdır, yalan söylemeden duramaz. Kimi göz pek güzel olmasa bile, baktığı yerde güller açtırır; kötüyle, çirkinle işi olamaz. Kimi göz pusuya yatmış, avını gözler; kimi daha uyanamamıştır, yatağını özler. Kimi göz susar durur; kiminde sıralanır sözler. Kimi göz öldürür insanı; kiminde canlanır yüzler. Kimi göz öfkelidir; alev saçar, gözbebeklerinde görülür közler. Kimi göz öyle soğuktur ki, dondurur içine bakanı, o gözlere takılan kişi buz keser. Kimi göz bora, fırtınadır; kiminde ise eser bir bahar yeli. Kimi usludur, kimi deli; alabora eder dalgası, seli... *** “Gözlerim, gözlerim nerde? /Şeytan aldı götürdü/ Satamadan getirdi” demiş şairin biri. Ben de diyorum ki; “Gözlerim nerde mi?/ Nerde iyilik, güzellik varsa/ Gözlerim orda!” *** Gözlerin en iyisi, en güzeli hangisidir, hiç düşündünüz mü? Öyleyse çocukların gözlerine bakın. Gözlerin en iyisi, en güzeli çocukların gözleri, çocuk gözler. Ne kötülük vardır onlarda, ne yalan ne de kir. Doğallık onlara apayrı bir özellik, güzellik verir. *** Gözler iz bırakır mı? Bir şiirimde sevgilime şöyle seslenmiştim: “Bakışların yakamozudur Gönlümdeki denizin Şiir yazan gözlerin Silinmez bir iz bırakır gözlerimde” Bir manide de âşık, kıskançlığını bakın nasıl dile getiriyor: “ A benim bahtı yârim Gönlümün tahtı yârim Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yârim?” *** Gözün ağzı dili yoktur ama onlardan daha iyi konuşur, bir bakışıyla söyler bin söz. erhan.tigli@gmail.com

Gönülde Açan Gül

Gönülde gül açtırır/Merhem olur yaraya/Nerede sevgi varsa/ O yer döner saraya

9 Kasım 2021 Salı

ŞİİRSİN SEN

ŞİİRSİN SEN ŞİİRSİN - İçimizdeki kiri pası arıtırsın. - Karanlıkları kanatırsın.- Sen gelince erir dağlarımızın karı Yeşerir geldiğin yollardaki taş diken çalı. Sen gidersen çekilir bayraklarımız yarı Çoğalır benliğimizin uçurumu yarı Konamaz çiçeklerimize bal yapan arı. Seninle çoğalır doğamızın yeşili alı Sensin ağacımızın çiçekli dalı Sensin hep zarar eden gönlümün tek kârı Ruhumuzun gülen ayvası ağlayan narı Hiç ayrılma bizden ömrümüzün varı.

6 Kasım 2021 Cumartesi

KİRLİ KARANLIK

KİRLİ KARANLIK Öyle bir köye düştü ki yolumuz Uçurumdur sağımız solumuz Her yere beton dökmüşler Bahçeleri bozup karanlığımızı çoğaltan Apart-manlar dikmişler Güllerimizi kurutarak dikenleri yeşertmişler Kalmamış zerre kadar toprak Birkaç ağaç var kıyıda köşede Onlar da körelmiş, yok tek bir yaprak Sevgi kirletilmiş, dostluk sürgüne uğramış! Rant kurbanı güzellik Her şey kaba saba Hiç acımadan ve de zevkle Teslim ediliyor kuzular kasaba… Erhan Tığlı

29 Ekim 2021 Cuma

şiirsel Güzellik

GÜZELLİK: GÖNÜLDE GÜL AÇTIRAN ÖZELLİK Âşık Veysel, “Güzelliğin on par(a) etmez/Bu bendeki aşk olmasa” diyor. Güzele aşkla bakmak gerek. Aşksız güzellik bir işe yaramaz; süstür sadece. Güzellik bakanın gözünde, özündedir; dilinde, sözünde değil! O olmadan kurak ve çoraktır yürek, odur dünyamızı ışıtan sekizinci renk. Güzele güzel bak, ona bakarken gözlerinle sevgi ve dostluğun ateşini yak. İyi koru; kırılmasın kanadı kolu... Mutlu olmak, mutlu kalmak istiyorsan yaşa ve yaşat güzelliği dolu dolu; İşte budur insan olmanın yolu. Erhan Tığlı

20 Ekim 2021 Çarşamba

19 Ekim 2021 Salı

KADINLAR ÇİÇEKTİR

KADINLAR ÇİÇEKTİR Kimi kadın güldür ama dikkat etmezsen batar dikeni Nazıyla işvesi cilvesiyle Pişman ettirir gönlünün bahçesine dikeni Kimi karanfile benzer, yakar koklamak isteyeni Kimisi lale; isterse ardına dek açar kapısını İstemezse olur aşılmaz bir kale... Kimi kadın hercai menekşedir Aşk onlar için masal ya da hikâyedir Kimisi kendini manolya ya orkide sanır; Güzelliğine çok güvenir, havalanır... *** Bence kır çiçeği gibi olmalıdır kadın Doğal ve de süsten gösterişten uzak Kendini ezdirmemeli ama Kurmamalı erkeklere tuzak Erhan TIĞLI

1 Ekim 2021 Cuma

DEDİM DEDİ!

DEDİM DEDİ Dedim: Merhaba, günaydın! Dedi: Hello, hay! Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi! Dedi: Nereden anladın? Dedim: Selamına bile girmiş baksana. Dedi: Herıld yani! Dedim: Hava bugün çok güzel. Yaşasın! Dedi: Çok sevindim buna. Oley! Dedim: Sen böyle mi sevinmeye başladın? Dedi: Dersime çok çalıştım. Böyle laflara alıştım. Dedim: Aferin! Bugün ne yapacaksın? Dedi: Biraz dolaşıp stres atacağım. Dedim. Sakın yere atma o dediğin şeyi, çevreyi kirletirsin. Zaten dilimizi kirletiyorsun. Gençlere kötü örnek oluyorsun. Dedi: Vallahi temizim. Bugün duş aldım. Dedim: Biraz da bilinç alsaydın bari. Dedi: Almak deyince aklıma geldi. Bir plazaya gideceğim. Fiyatlarda damping yapmışlar, süper indirimler var. Bu avantajı kaçırmak istemiyorum. Kendime birkaç tişört, blucin alacağım. Dedim: Saçlarına ne oldu böyle? Dedi: Kuaförümle vizyon değişikliği yaptık. Demin söylemeyi unuttum. Önce bir patiseriye gideceğim. Brunç edeceğim. Peynir, zeytin, margarin, reçel, yumurta, börek yiyeceğim. Yanında da limitsiz çay içeceğim. Dedim: Simitsiz çayı ben de sevmem. Dedi: Simiti de nereden çıkardın? Limitsiz dedim ben. Dedim: Bu dil yozlaşmasından kurtulmak için cankurtaran simidi gerekiyor. Dedi: Ben maçları çok severim. Yakında start veriliyor. Fikstüre bakacağım. Bizim takım deplasmana gidiyor. Skor ne olursa olsun üzülmeyeceğim. Nasıl olsa rakip takımla aramızda dokuz puan var. Dedim: Tazesi varken ne yapacaksın bayatı? Dedi: Onu da nereden çıkardın? Dedim: Demin maçlara kart veriliyor dedin ya. Dedi: Kart değil start dedim. Senin böyle şeylerden haberin yok. Dedim: İyi ki yok. Zıvanadan çıkardım sonra. Dedi: Ben de yanında biraz daha durursam depresyona gireceğim. Mantalitemi, motivasyonumu bozuyorsun. Performansım düşüyor. Dedim: Sadece performansın düşse iyi ya. Daha nelerin düşüyor da görmüyorsun, anlamıyorsun. Senin bozduklarının yanında benimkiler devede kulak kalıyor. Neyse, konuyu değiştirelim biraz. Boynundaki kolye gerçek mi? Dedi: Hayır. İmitasyon. Dedim: Aynen senin gibi. Dedi: Ajitasyon yapma. Dedim: Sen de fabrikasyon konuşmalar yapma. Dedi: Ben gidiyorum. Yanında biraz daha durursam karizmam çizilecek. Başka söyleyeceğin bir şey yoktur herhalde. Okey mi? Dedim: Okey değil, dama, tavla! Dedi: Hadi bay! Dedim: Hay şaşkın hay! Erhan Tığlı

19 Eylül 2021 Pazar

Can Kurtaran

CANKURTARAN Cankurtaranımızdır sevgi ve dostluk İmdadımıza koşmaya hazırdır Hemşiresi, doktoru, serumu aşkın Sonbaharımızı som bahar eder Sarar gönlümüzün yarasını Ondadır dertlerinin dermanı İlgi yoksulu hastaların Yalnızlık mahkûmlarının

16 Eylül 2021 Perşembe

Yalan ve Gerçek...

Yalan serbest dolaşır gerçekleri bağlarız Bizde Âdet böyledir iyiyi ve güzeli gerçekleri söyleyenleri hem öldürür hem ağlarız!

10 Eylül 2021 Cuma

DÜZLEŞEN YOKUŞ

sevgi ve dostluktur gönlümüzü şenlendiren muhabbet kuşu hem şirindir hem de ölçüsü uyağıdır şiirimizin odur mutluluğa uzaanan yokuşu düzleştiren duygularımızı düşüncelerimizi çiçekli bahçeye dönüştüren

Sen Şarkı Söylediğin Zaman

Sen şarkı söylediğin zaman Bülbüller ötüşür gönül bahçemde Dağıtır kara bulutlarımı Sesinden yayılan bir ışık seli Mutluluk deniziyle öpüşür Sevgi ırmağım Çiçekler duygu ve düşüncelerimi Güzelliğinin şiiri

Hayat...

"Hayat birkaç saniyelik kararlardan ibaret. Doğru yada yanlış... Tercihini sen yaparsın, cevabını zaman verir.." Doğru kararlarda kalmanız dileğiyle...

6 Eylül 2021 Pazartesi

UMUT ŞARKISI

UMUT ŞARKISI Gözlerimdeki bulut hiç susmayacak kar yağacak özlemlerime kapanacak aşka giden yollar çığ düşecek özgürlüğüme bir bir solacak bahçemdeki çiçekler mayın döşeyecekler mutluluğuma batacak dostluğun güneşi karanlık demir atacak limanıma Ama gene de söylediğim şarkı; "Elbet bir gün gönüllerde sabah olacak"

10 Ağustos 2021 Salı

Eşeğin gölgesi

eski Atina’da önemli bir soruna çözüm aranırken kürsüye fikrini söylemek için filozof Demostenes çıkar. Ancak kekeme olduğundan sözünü dinletemez. İnsanlar sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Bunun üzerine Demostenes, “Bir hikaye anlatıp ineceğim” diye bağırır ve sessizlik olunca anlatmaya başlar: “Bir yolcu Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamış. O eşeğin üzerinde, kiralayan eşeğin sahibi de yayan olarak yanlarında beraber yola çıkmışlar. Derken öğle sıcağı bastırmış, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için durmuşlar ama hiç gölgelik yokmuş ve eşeğin sahibi hemen eşeğinin gölgesine sığınmış. Eşeği kiralayan, ‘Sen çekil gölgede benim oturmam gerek’ demiş. Eşeğin sahibi itiraz etmiş: ‘Tabi ki ben oturacağım, çünkü eşek benim.’ Yolcu; " Ama eşeği kiraladım’ deyince de, ‘Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil’ cevabını almış ve tabi sonunda aralarında kavga çıkmış. Hikayeyi dinleyen herkes dikkat kesilmiş ve hikayenin sonunu bekliyormuş ama Demostenes bu noktada kürsüden inmiş ve uzaklaşmaya başlamış. Dinleyiciler," Hey ne oldu sonunda? Hikayenin sonunu anlat” diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye dönmüş ve demiş ki; “Ben sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalışıyorum ama siz eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Artık ne fikrimi söyleyeceğim ne de öykünün sonunu” ve yürüyüp gitmiş. Benim de size yazmış olduğum bu "sebepsiz nefret" konusu o kadar önemli olmasına rağmen ne yazık ki "eşeğin gölgesi" kadar bile dikkat çekmiyor." Paylaşılamayan nedir? ideolojiler mi? tarihin yükü mü? toplumsal saplantılar mı? iktidar mı? şovenizm mi? Bana göre her biri "eşeğin gölgesi.” Eğitim sistemleri, müfredatlar, inançları öğretenler , liderlikler ne yazik ki bu duygunun yanlış / ilkel ve herkese zarar verici olduğunu "Ama-fakat-ancak" sız vurgulamıyorlar ve her yıl anımsayacak vahşet ve acı çoğalıyor. Lütfen okuduktan sonra bir nokta dahi olsa yorum yapalım. 0 Yorum ⁠ Erhan Tığlı

3 Temmuz 2021 Cumartesi

DOST DEMLİ ÇAYDIR

Dost demli bir çaydır zevkle yudumlanan sevgili ise öyle bir içkidir ki gül renkli kendilerinden geçerler içenler sakinin sunduğu kadehlerle... Dost akıl verir bize sevgili alır aklımızı başımızdan Dost düşünerek attırır adımlarımızı sevgili uçurur gökyüzünde kuş cennetine çevirir kalbimizi

20 Haziran 2021 Pazar

GENÇLİK AŞISI

GENÇLİK AŞISI Sevgi ve dostluğun Belki bin yıldan fazladır yaşı Ama gençleştirir bizi yaptığı aşı Yeşertir gönüllerimizi Temizler içimizdeki Kiri pası, dikeni, taşı ***&&&***%%%%

18 Haziran 2021 Cuma

ÇİÇEKLE BENİ AŞKINLA

ÇİÇEKLE BENİ Gel de çiçekle beni Dağılsın kör karanlığım Sağır yalnızlığım Çiçek açtırsın gökyüzümde yıldızların Çiçeklerinin yıldızı yağsın Gönül bahçeme ** Gel de bir el uzansın içime Bütün ışıklarımı yaksın Gökkuşağınla bezensin evrenim *** Gel de yırtsın hüzün defterimi Silsin derdimi çilemi Mutluluk dokuyan gül ellerin Sevdamızın kitabını yazsın Güzelliğini aşktan alan gözlerin

Sümer Ezgü - Bir Sevdadır Türküler | İki Keklik

29 Mayıs 2021 Cumartesi

ÇÖLDEKİ VAHA; SEVGİ VE DOSTLUK

ÇÖLDEKİ VAHA: SEVGİ VE DOSTLUK Çölde vahadır sevgi ve dostluk Güzelliğin şiirini yazar Gönlümüzün defterine Engel olur umutsuzluk kuyusuna düşmemize Düşünce ve duygularımızı aydınlığa çıkarır Yağmur yağdırır bağımıza bahçemize Ayrık otlarından kurtulur çiçeklerimiz Mutluluğumuz coşar şaha kalkar **

28 Mayıs 2021 Cuma

CİNAYET...

CİNAYET Ulus Bulvarı’nda biri vurulacak bu gece Önce kalbi kanayacak Yağmur saracak yarasını Kaldırımın kollarına düşecek çaresiz Dostları duymayacaklar hiç Can çekişecek kimsesiz... Çamur öpecek dudaklarından Gözleri izmarite dönecek Tüm ışıkları birer birer sönecek Rüzgâr kimseye haber veremeyecek. *** Ulus Bulvarı’nda biri vurulacak bu gece Sakın çıkma sokağa Senden bilirler işlenen cinayeti Karakollarda sürünürsün boş yere Öyle olmasa bile Kan görmeye dayanamazsın Seni üzmek istemem Belki ölümün gelir aklına Gözyaşı olup damlarsın Mendilim yok, silemem... ***Erhan Tığlı***

7 Mayıs 2021 Cuma

DOST İPE UN SERMEZ!

Dost vardır şemsiye olur; yağmurdan, kardan korur Dost vardır; yağmur, kar yağdığında hemen ortadan kaybolur! Dost vardır; işine gelirse dağları bile deler, İşine gelmezse ipe un serer... Kimi dostların aldanırsın havasına Şemsiye almazsın yanına Ama birden sarar gökyüzünü kapkara bulutlar Islanırsın iliklerine kadar yağmurunda karında... Ne olursa olsun gene de dara düştüğünde Dosttur ilgi ve sevgisiyle tutan elini Onunla anlarsın yaşamanın güzelliğini. “Ne olur her zaman gel Başıma taç olursun Sen benim eski değil Eskimeyen dostumsun” Diyebileceğimiz kişilerin bol olması dileğiyle dost selamlar. Erhan Tığlı *********

24 Nisan 2021 Cumartesi

Gülen şiir

GÜLEN ŞİİR Şiirimiz gülmeyi sever kardeşler Kimi zaman kahkaha atar Çoğu zaman da acıdır gülüşü Dinlemez ne hoca ne de hacı Er kişilerle hem kardeştir hem bacı Lugat paralamaz hiç Yaltaklanmaz zalimlere Ulumaz tıslamaz bağırmaz Ama biraz sivridir dili Batar kötülere, çirkinlere dikeni Olur kimsesizlere mutluluk ilacı Kelepçe vurulamaz dizelerine Pençe atılamaz sözlerine... *** Yazar okuyucularına dilekçe Gelin dostlar bir olalım, der Meydan okuyalım hadi Kuyumuzu kazanlara Dirliğimizi bozanlara Kalmasın ahımız içimizde Kaplamasın her yanı Zulüm karanlığı gece... *** Gülmeyi düşünmeyi Sevmeyi sevilmeyi Gereksiz görenler Okumasın yazdıklarımızı Belki bozulur rahatları Boğazlarına dizilir Yedikleri yemekler Erhan Tığlı erhan.tigli@gmail.com

14 Nisan 2021 Çarşamba

Güldüren ve Düşündüren Fıkralar

ÇOK ÇİRKİNSİNİZ! Bir Tibetli der ki: " Uzun yaşamak istiyorsanız, iki kat yürüyün, üç kat gülün ve sınırsız sevin." Zeki insanların aynı zamanda nüktedan bir yapıları vardır. Onların düşünce sporları esnasında bir de kıvrak zekâlarına hayran kalırız. En kritik anlarda verdikleri hazır cevaplarıyla neşeleniriz. Bizi şaşırtan, bu nüktedan kişilikler genelde siyasi arenalarda, sahnede, söz sanatında da oldukça pratik ve rahattırlar. Birkaç örnek vermek gerekirse, Atatürk, Necip Fazıl, Neyzen, Madam Newton, Benjamin Franklin, Abraham Lincoln, Hayyam, vs tarihi değerleri gösterebiliriz. Biraz onların anekdotlarıyla bizim de neşeyle ıslansın gönlümüz. Birgün; Atatürk, İngiltere Kralı 8. Edward ile yemekteymiş. Yemek ve servisten memnun kalan kral teşekkür eder. Masalarına servis eden garson önderimiz ve İngiliz konuğunun karşısında heyecanlanır. Servis esnasında tabağı yere düşürür. Kırılan tabaktan yemekler yere dökülür. Utanan, özür dileyen garsonu farkeder etmez ulu önderimiz İngiliz Kralı ve misafirlerine eğilir. Masadaki konukların duyabileceği bir sesle şöyle der: "Ben bu millete savaşmayı öğrettim, ama bir türlü uşaklığı öğretemedim." ... Necip Fazıl, da hazır yanıtlı şairlerimizdendir. Onun kıvrak zekası günümüzde halen konuşulur. Çok sigara içermiş. Birgün öğrencisi yanına gelmiş: " Hocam dün gece bir rüya gördüm. Bütün bitkiler Allah'a secde ediyordu. Bir tek tütün etmiyordu." Necip Fazıl; " O halde getirin o kafiri yakalım!" ... Madam Newton verdiği seminer sonrasında salondaki konuklarım sorularına cevap vermektedir. Sorular bitmiş ve tam kürsüyü terkedecekken protokoldeki bir gazeteci parmak kaldırıp söz alır: " Biliyor musunuz?" Der. Newton merakla; " Neyi?" " Çok çirkin olduğunuzu!.." der gazeteci. Salondaki tüm konuklar pür dikkat kesilirler. Bakalım ünlü bilim kadını ne diyecektir? Madam Newton bakışlarını kaçırmaz: " Sizde sarhoş olduğunuzu biliyor muydunuz?" Gazeteci gülmüş: " Ama benim sarhoşluğun yarın geçecek!.." ... İngiliz Başbakanı Churchill basına demeç vermektedir.. Bir gazeteci, kurnaz, aklı sıra başkanı utandırmaktır. Ve şu soruyu soruyor: " Efendim sizin için eşcinsel, diyorlar. Bu konu hakkında ne diyorsunuz?" Churchill ayağa kalkıp eliyle önce kıçına vurur, arkadan başını işaret eder. "Ben bu ülkeyi kıçımla değil, beynimle yönetiyorum." Der. ... Ünlü orkestra şefi ve bestekarı konser sonrası müthiş yorgundur. Kuliste onu küçük bir çocuk beklemektedir. Elinde ünlü bestekarın fotoğrafı vardır. Uzatır imzalaması için. Ama yorgun olduğunu ve resmin üzerine çocuğun yazmasını istemiş. Çocuk: " Efendim bende çok yorgunum. yazamam! Der. Ünlü şef hayretle sorar: " Hadi ben saatlerce sahnede ayakta kalıp, koca bir orkestrayı idare ettim. Peki sen ne yaptım çocuk? " der. Ve çocukla dalga geçer gibi kahkaha atar. Çocuk fotoğrafı uzatıp ısrar eder. Amacı ünlü bestekarın kendi eliyle yazdığı bir fotoğrafa sahip olmaktır: " Bende saatlerce sizi alkışladım. Ellerim yoruldu Efendim!" Tabi ünlü besteci gülümser, hoşuna gitmiştir çocuğun yanıtı. İmzalar. ... Abraham Lincoln, oldukça çirkindir ve kendisi de zaten bunun farkındadır. Birgün mecliste kürsüde konuşurken muhaliflerinden Douglas, oturduğu yerden Lincoln için; “Sayın milletvekilleri, A. Lincoln’ın her dediğine sakın inanmayın! O, ikiyüzlüdür…” diye laf dokundurur. A. Lincoln, gayet sakin bir şekilde karşılık verir; “Hanımefendiler ve beyefendiler! İkiyüzlü olmam konusunda sizlerin değerli kanaatlerine müracaat etmek istiyorum. Soruyorum size, eğer benim iki tane yüzüm olsaydı, öbürü dururken hiç bu yüzümü kullanır mıydım?” ... Mizah bir nevi klima gibidir, yeri geldiğinde ortamı serinletir, çoğu zaman havayı ısıtır, sık sık da gergin atmosferi yumuşatır. ... Bir de hiciv ustası Neyzen'in hoş birkaç anısını aktarayım size: Dr. Fahrettin Kerim Gökay, içkinin zararları hakkında bir konferans veriyormuş. " Rakının her kadehi hayatımızı birkaç saat kısaltır," Der. Bu sözleri ön sıralarda duyan Neyzen, birden ayağa fırlar: " Eyvah yandık!" Der. " Ne oldu?" " Hesap ettim, meğer ben öleli tam 40 yıl olmuş." Tabi bu konuşma üzerine salondakiler gülme krizi geçirir. ... Dönemin maliye bakanı hakkındaki yolsuzlukları hakkında dedikodular almış başı gidiyordur. Yine Neyzen'e bir gün sormuşlar: " Çalarken mi, neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mi çalarsın?" Neyzen; " Maliye vekili değilim ki, çalarken zevk alayım!" ... Neyzen'in dini bütün bir arkadaşı sorar: " Beni tanırsın. Cennetin anahtarı sende olsaydı, beni oraya almaz mıydın? Neyzen onu süzer ve gülümser; "Bende cennetin değil, cehennemin anahtarı olsaydı, senin için daha hayırlı olurdu. Belki seni oradan çıkarırdım.!" ... Gelin sizinle 1000 sene öncesinde İran'da yaşamış, rubaileriyle sisteme ve din otoritelerine kafa tutmuş, Ömer Hayyam'ın yaşadığı döneme gidelim. Hayyam'a sık sık şarap içtiği için "Yaş Sapık" diye lakap takan Kara Sakallı Molla Hasan'ın dalkavukları Hayyam'a durumu iletirler: Hayyam dalkavuklara güler: " Söyleyin o kuru softaya! Cehennemde yaş sapık mı daha kolay yanar, yoksa kuru softa mı?" ... Günümüzde hazır yanıtlarıyla tanıdığımız bir güldürü sanatçımız da Cem Yılmaz'dır. Sanatçımızın nükteli yanıtları akıllara yer etmiştir. Bir gün Cem Yılmaz sahnede ki gösterisini salonu tıka basa doldurmuş halk tarafından kahkahalarla izlenmektedir. Sanatçı kendinden emin ön sıralardan izleyen yaşlı adama sorar: " Nasıldım, bey amca?" Yaşlı adam kendince akıl verir: " İyi güzel de bir de o kulağındaki küpeleri çıkartsan. Çok iyi olur. Ne öyle kadınlar gibi!.." Güldürü ustası bozuntuya vermez, anında yaşlı adamı yanıtlar: " Haklısın bey amca. Ama bana öyle bir söz söyle ki, bunları çıkartıp, senin sözlerini kulağıma küpe olarak takayım." ... Nükteli sözler farklı görüşleri çatışmaya girmeden, kırmadan incitmeden anlatma imkanı verir. Yanlış anlamaları silip yüzümüzdeki hüzünleri, hemen siler, gülümsetir. Yüzünüzden gülüşler eksik olmasın. Sevgiyle...

2 Nisan 2021 Cuma

Aşkın tapusu Var mı?!

AŞKIN TAPUSU VAR MI? Çiçeklidir aşkın kapısı Sevgi ve özveriyle örülüdür yapısı Çıkmaz yıllarca içimize sinen O güzel kokusu Temelli gitse bile Tortusu kalır geride Herkes kiracıdır Yoktur kimsede tapusu... &&&&***&&&&

29 Mart 2021 Pazartesi

Mutlu olmak Gülmekle Başlar

Ben hep mutluyum neden biliyor musun? Çünkü hiç kimseden bir şey beklemiyorum. Beklenti her zaman zarar verir. Hayat kısa, bu yüzden hayatını sev ve mutlu ol. Gülümsemeyi sakın bırakma! Kendin için yaşa ve konuşmadan önce dinle. Yazmadan önce düşün. Harcamadan önce kazan. Dua etmeden önce inan. Vazgeçmeden önce dene. Nefret etmeden önce sev. Ölmeden önce yaşa. William Shakespeare (Hamlet)

Kahveli Mani

Kahve koydum cezveye sevgilim içer diye geldi gülerek içti ama onu görünce aklım çıktı gezmeye

24 Mart 2021 Çarşamba

Dünyanın En güzel çiçeği

EN GÜZEL ÇİÇEK HANGİSİDİR? Sizce en güzel çiçek hangisidir; gül mü, karanfil mi, papatya mı, manolya, lale ya da akasya, menekşe mi? Şarkılarda, şiirlerde en çok gül geçer. Sevgili güle benzetilir. Belki de dikenli oluşundandır bu...Ne olursa olsun, gülü seven dikenine katlanır, gülün kokusuyla kendinden geçer, kanatlanır, sanki canına can eklenir. Özel günlerde daha çok gül beklenir. Gülün de kırmızısı istenir. Karanfil de güzel bir çiçektir. Yanık bir kokusu vardır. Ahmet Haşim’in dediği gibi, “Yârin dudağından getirilmiş/ Bir katre alevdir bu karanfil.” Lale de bir devre adını vermiş bir çiçektir. Kıpkırmızı olanı aşk ateşiyle yanan aşığa benzetilir. Politik bir simgedir aynı zamanda. Papatya bir kır çiçeğidir: “Papatya gibisin beyaz ve ince/ Bir hoş oluyorum seni görünce” denilir bir tangoda. Zeki Müren’in manolyası vardır: “Koklamaya kıyamam/ Benim güzel manolyam...” Akasya baygın kokusuyla koklayanları mesteder: “Yârimle biz biz bize/Otururduk diz dize/ Sevişirdik göz göze/ Akasyalar açarken” diye şarkı söyletir. Menekşe gökkuşağını andıran renkleriyle gönül tellerimizi titretir. Sümbülün morluğu ve boynu bükük duruşu ozanlarımıza yas tutanları anımsatmıştır. Zambağın çeşitli renkleri vardır ama daha çok beyazı olanı yeğ tutulmuş, masumiyet simgesi sayılmıştır. Orkide, krizantem gibi çiçekler daha çok sosyetik çevrelerde görülür, hediye edilir. Görüldüğü gibi, her çiçeğin kendine özgü bir özelliği, değişik bir güzelliği vardır. Herkes kendi zevkine, kişiliğine göre bir çiçeği sever, onu diğer çiçeklerden daha güzel sayar, üstün tutar. Zevkler ve renkler münakaşa edilemez, niye bunu seviyorsun diye sorulamaz. Ama bana soracak olursanız, en iyi, en güzel çiçek dürüstlük çiçeğidir. Ne o, böyle bir çiçek adı duymadınız mı? Eğer öyleyse aşağıdaki öykücüğü okuyun da bir düşünün. Bir Çin prensi tahta çıkacaktı ama yasalara göre, daha önce evlenmesi gerekiyordu. Uygun bir aday bulmak için bölgedeki genç kızları huzuruna çağırdı. Saraydaki hizmetçilerden birinin kızı prensi çok seviyordu. O da prensin huzuruna çıkmak istedi. Annesinin uyarılarını dinlemedi, çünkü sevdiği adamı bir kere bile görmek onu mutlu edecekti. Beklenen gece geldi. Genç ve güzel kızlar en güzel giysilerini giymişler, süslenmişler, kendilerini beğendirmek için her çareye başvurmuşlardı. Prens kızlara birer tohum verdi. Bunu saksılarına dikmelerini, altı ay sonra gelmelerini söyledi. En güzel çiçeği yetiştiren kızı kendine eş olarak seçecekti. Herkes tohumu alıp heyecanla evlerine geri döndü. Genç kız da kendisine verilen tohumu alıp saksıya ekti. O kadar bakmasına, özenmesine karşılık toprakta tek bir filiz bile görünmedi. Her şeyi denedi, uzmanlara danıştı ama bir fayda göremedi. Altı ay dolmuştu ama saksı hâlâ bomboştu. Prens sunacağı bir çiçek olmadığı halde gene de belirtilen gün ve saatte boş saksıyla saraya gitti. Oysa diğer kızlar güzel çiçekli saksılarla gelmişlerdi... Sonunda beklenen an geldi. Prens salona girdi, kızların arasında dolaştı, saksıları birer birer inceledi. Hizmetçinin kızını kendine eş olarak seçtiğini duyurdu. Herkes şaşırmıştı. Diğer kızlar bu karara tepki gösterdiler, itiraz ettiler. Boş saksıyla gelen kız nasıl eş olarak seçilirdi? Prens durumu şöyle açıkladı: “Bu genç hanım en değerli çiçeği yetiştirip bana sundu. O çiçeğin adı dürüstlük çiçeğidir. Çünkü sizlere dağıttığım tohumların hepsi sahteydi ve çiçek açmaları olanaksızdı.” ****

18 Mart 2021 Perşembe

Adam aranıyor!

Diyojen, güpegündüz elinde fener, çarşıda pazarda dolaşıyor, sağa sola bakarak bir şeyler mırıldanıyordu. Ne aradığını sordular. İçini çekerek; “Adam arıyorum adam!” dedi. Güldüler, “Adamdan bol ne var? Her taraf adam dolu” dediler. “Ama ben sadece kendini değil, başkalarını da düşünen, zalimlerin değil, yoksulların seslerine kulak veren, dertlerine çare arayan birini arıyorum” dedi. “Var mı içinizde böyle biri?” Bu soru oradakileri şaşırttı, ne diyeceklerini bilemediler. Diyojen, çevresinde toplananları süzdü: “Sevgi ve dostluğu en yüce değer bilen, bencil değil özverili, çıkarcı değil, erdemli bir adam arıyorum ben. Anladınız mı ne demek istediğimi? Sustuğunuza göre, demek ki buralarda yok öyle bir kişi. Gölge etmeyin boşuna da gidin işinize!” diye aramasını sürdürdü. Duyduğuma göre hâlâ arıyormuş… Bulursanız haber verin de derdi, çilesi bitsin, umduğu dağlara yağan kar dinsin!

17 Mart 2021 Çarşamba

Güldüren Fıkralar

YABANSI FIKRALAR MEVAŞİ... Bürokraside Arapça, Farsça sözcüklerin çok kullanıldığı eski devirlerden birinde kaymakamlığa yukardan, “İlçenizde bulunan mevaşi adedinin bildirilmesi” diye bir emir geldi. Kaymakam mevaşinin ne olduğunu bilmiyordu. Sordu soruşturdu, bir bilen çıkmayınca, herhalde maaşlı yazacakken yazıcı yanlışlık yapmış olacak diye düşündü ve en başa kendisini koyarak devletten maaş alan memurların listesini gönderdi. Zehir zemberek bir yanıt geldi. Çünkü mevaşi büyükbaş hayvan demekmiş... Ne dersiniz, o zamandan bu zamana mevaşi sayısı arttı mı acaba? DUNKOF Dağ köylerinden birinde oturan bir köylü alışveriş ettikten sonra kentteki bir berbere tıraş oldu. Berber köylünün konuşmalarından onun biraz bön olduğunu anladı ve köylü tıraş olup giderken arkasından, “Maşallah çok dunkofsun!” diye bağırdı. Köylü ses çıkarmayıp köyüne doğru yola çıktı. Yarı yolda dunkofun ne demek olduğunu merak etti. Geri dönüp berbere, “Demin sen bana dunkof, dedin. Ne demek o?” diye sordu. Berber, “Ben Almanya’da çalıştım. Orada senin gibi bönlere dunkof derler” derse köylünün kızacağını düşünerek, “Dunkof, güçlü kuvvetli demek” dedi. Köylü sevinerek gitti ama bir sonra gene geri döndü. Berberin içi cız etti, “Eyvah! Dunkofun ne demek olduğunu öğrendi galiba” diye söylendi. Bizimki berberin yanına geldi, omzuna bir şaplak attı, gülerek, “Demin söylemeyi unuttum. Babam benden daha dunkoftur. Bir de onu görecektin. Ben ona çekmişim” dedi.

11 Mart 2021 Perşembe

Matematikçinin Aşkı

Matematiksel aşk mektubu.......... ________________________________________ Türev tanem, bir tanem, bir sigma işareti kadar kıvrak bir Pi sayısı kadar sonsuzsun sevgilim. Sana olan sevgim limitlerin sonsuzluğuna ulaşıyor. Bir bakışın kalbimde matris kadar derin etkiler yapıyor. Kalem gibi kaşların, trigonametri gibi karışık saçların, tebeşir kokusu gibi burnumda tütüyor. Çarpanlara ayrılmayan denklemler gibi nazlanma. Senden mektup almak inan integral almaktan daha zor. Bilinmeyenlerimiz farklı olsa bile polinomlar gibiyiz. Eğer böyle devam ederse seni keşfedilmemiş dizi kuralları ile izleyeceğim.Seninle bir daire olalım. Merkezde ben, etrafımda eşit uzaklıklarda sen. Nereye bakarsam seni göreyim. Üzüntülerimiz teğet, sevinçlerimiz kiriş olsun. Birbirimize o kadar yakın olalım ki, yarıçaplarımızın limiti sıfıra yaklaşsın. Şu anda y=ax+bx+c parabolünün iki ayrı kolu isek de bir gün tepe noktasında buluşacağız. Sana bir sinx eğrisi gibi sürekli "k" sabiti kadar bağlıyım. Hiçbir parantez bizi ayıramaz

22 Şubat 2021 Pazartesi

Mendil ve AŞK

MENDİL VE AŞK “Üsküdar’a gider iken bir mendil” bulur, mendilinin içine lokum doldururdu eski insanlar; gidenlerin arkasından mendil sallanır, dilberler kendilerini takip eden genci beğenmişlerse yere mendillerini atarlar, mendilin kendilerine geri verilmesini beklerlerdi. Böylece mendil tanışıp görüşmeye, muhabbete vesile olurdu… Delikanlı sevdiğine “Bir mendil işle yolla/Ucunu gümüşle yolla/İçine beş incir koy/Birini dişle yolla” diye seslenirdi. Kız da ona “Duvara mıh çakarım/Sen sallan, ben, bakarım/Mendilin kirlendiyse/Sen gönder, ben yıkarım” derdi. Evlenmeden önce söz mendili verilir, gelinin arabasına, atına mendil bağlanırdı. Kişiler aşk özlemini “Sallasana sallasana mendilini/Akşam oldu, yollasana sevdiğimi” diye dile getirirlerdi. Kaybettikleri sevgililerini “Mendilimin yeşili/Ben kaybettim eşimi/Al bu mendil sende dursun/Sil gözünün yaşını” türküsüyle anarlardı… Ama kağıt mendil çıkalı ve moda olalı bütün bu güzelliklerin pabucu dama atıldı. Herkes bu mendilin ham maddesi nerden geliyor, çevreye ve ekonomiye zararı nedir diye hiç düşünmeden kağıt mendil kullanıyor. Yıkama zahmeti yok. Silme işi bitince buruşturup atıyorsun. Şimdiki aşklar da öyle. Mendil kadar değeri kalmadı sevgi ve dostluğun Eğitimci-Yazar ERHAN TIĞLI

19 Şubat 2021 Cuma

Komik bir Diyalog

ALİ ile VELİ- İKİSİ DE BİRBİRİNDEN DELİ Ali, arkadaşına, “Bugün bir kız gördüm azizim. O ne güzellik, o ne boy bos, endam, onu görünce aklım başımdan gitti, deli oldum deli!” dedi. Veli kendi kendine, “Sanki deli değilmiş gibi” dedi ama dışından, “Sahi mi? Hadi anlat şu dilberi, gel beri, aydınlat beni de unutayım karanlık gecelerimi” diye konuştu. “Seni gidi seni!” dedi Ali. “Lafıyla bile mest olmak istiyorsun değil mi?” diye güldü.”Neyse, anlatıvereyim de sen de deli ol benim gibi” diyerek sözlerini sürdürdü. “Gördüğüm güzel ya melekti ya da peri. Giydiği giysi sentetikti, vücudu da çok estetik. Bakışları romantikti. Hem güzeldi hem sempatik. Ama yoktu içinde zerre kadar cimrilik. Göğsü, kolu, bacağı açıktı, eteği miniydi. Transparan giysisinin içinde vücudunun bütün hatları belli oluyordu.” Veli başını salladı: “Desene tam demokratik! Ama böyle biriyle evlenmek delilik. Ya hiç kıskanç olmayacaksın ya da gözünü, kulağını kapatacaksın. Laflara aldırmayacaksın.” Ali içini çekti: “Gel de düşünme kendisiyle evlenmeyi ya da flört etmeyi. Yürürken öyle uzayıp kısalıyordu ki, sanırsın aynen bir lastik. Duruşu, pozu artistik, tavrı, edası fantastik Kaşı gözü ekzantrik, bakışları ekzotik. Bel kalça elastik, yapıyordu sağa sola jimnastik. Ekranı dokunmatik. Onu gören başka bir kanala yapamazdı zapping!” Veli dudak büktü: “Desene çözülmez bir kadın, sanki matematik” diye konuştu. Ali anlatmayı sürdürdü: “Üstündeki giyside yabancı sözler vardı. Konuşurken ikide birde yabancı sözler paralıyordu. Öyle bir kadındı ki...” “Turistik!” “Evet. Aynen öyle. Kimseyi takmıyordu, küçük dağları ben yarattım dercesine yürüyordu. Bizim gibilere hiç bakmıyordu. Havasından yanına varılmıyordu...” “Demek ki bu kadın aynı zamanda sosyetik!” “Öyle olacak. Dudaklar kirazdı, yanaklar elma. Gözler üzüm, saçlar buğday, göbek ayva, göğüslerine portakal mı desem limon mu...” “Desene şuna kısaca meyve bahçesi ya da çiftlik!” “Büyülüyordu herkesi. Bir mıknatıstı sanki manyetik.” “Böyle biriyle evlenen erkeğin işi bitik. Yoksa tutuldun mu sen bu kadına a deli, a kaçık!” “Az kalsın öyle oluyordu ama neyin nesi olduğunu öğrenince vazgeçtim.” “Söyle bakalım. Kimin şapkası, püsküllü fesiymiş?” “Dur bakalım. Daha bitmedi söyleyeceklerim. Sürmüştü yüzüne bolca kozmetik. Giyindiği yer butik. Bir evdi prefabrik. Yakıyordu herkesi, sandım asit sülfirik. Kendimi kaybettim bu manzara karşısında...” “Öyleyse seni kendine getirmek için atayım bir çimdik.” “Dur bakalım. Onun kim olduğunu söyleyince asıl sen kaybedeceksin kendini.” “Sahi mi, bu dilber nerenin kraliçesi, prensesiymiş?” “Ne kraliçesi, prensesi? Domestikmiş haspa, domestik! Hizmetçi yani...” ***Erhan Tığlı

14 Şubat 2021 Pazar

Dinle ilgili Ezber Bozan Sözler

.İLAHİYATÇI PROF. DR. GÜNER AKÇA, ACABA KUR'AN'DA NELER YOK DEYİP ARAŞTIRMIŞ, BİLELIM İSTEMIŞ VE YAYINLAMIŞ. ÇOK ENTERESAN ve ÇOK EZBER BOZAN DURUMLAR VAR. . 1 - Tüm Şefaat sadece Allah'a aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok. 2 - Mehdinin geleceği yok... 3 - Kabir hayatı, kabir azabı yok... 4 - Miraç yok. 5 - Kadercilik yok... 6 - Recm cezası yok. 7 - Hac ayları 4 aydır, dileyen 2 günde dileyen daha fazla günde işini bitirir ve döner. 10 günlük hac süresi yok. 8 - Hac’da şeytan taşlama, hacer-ül esved taşına el yüz sürme yok. 9 - Mezhepler yok. 10 - Altın/İpek erkeğe haramdır, yok. 11 - Bir şeyhe veya tarikata bağlanma yok. 12 - Kıyamet alametleri yok. 13 - Erkek/Kadın sünnet olmak yok. 14 - Hayızlı/lohusa kadınlara ibadet yasağı yok. 15 - Kuran’ı anlamadan sevap için okumak yok. 16 - Ölüye Kuran okumak, sevap transferi yapmak yok. 17 - Bir insandan Tevbe almak vermek, rabıta yapmak, dönmek, kafa sallamak yok. 18 - İnfakta/zekatta kırkta bir yok. Malın biriktikçe ihtiyacından fazlasını imanın/samimiyetin/takvan oranında verirsin. 19 - Erkeğin kişisel üstünlüğü, kadının erkeğe itaati yok. Sorgusuz itaat Allahadır. 20 - Evliya (Allah dostu), keramet sahibi yok. 21 - Mevlid yok. 22 - Salavat yok. 23 - Sünnet namaz zorunluluğu yok. 24 - Arapça dua etmek ve Arapça namaz kılma zorunluluğu yok. 25 - Muska/Büyü/Nazar yok. 26 - Cuma namazı sadece erkeklere farzdır diye birşey yok. İman eden her erkek ve bayanlara farzdır. 27 - Kölelik/Cariyeliği teşvik yok. 28 - Kadının uğursuzluğu, cenazeden uzak tutulması, sadece erkeğin cenaze namazı (duası) kılması yok. Cenaze namazı cenaze duasıdır. 29 - Kaza namazı yok. 30 - Haremlik/Selamlık şartı yok. 31 - Kadının sesi haramdır yok. 32 - Kutsal günler/Kandiller yok. Sadece Kadir gecesi özeldir. 33 - Bazı ayetleri veya duaları belli sayıda okuyup üflemek ve bundan murad beklemek yok. 34 - Sırat Köprüsü yok. 35 - Kuranın saydığı haram yiyecekler. dışında kalan yiyecekler kültürel, tercihler ve alışkanlıklar ile ilgili meselelerdir. Kafaya göre haram koymak yok. 36 - Erkeğin kadını dövme yetkisi yok. 37 - Dua ederken el açmak, âmin demek zorunluluğu yok. 38 - Teravih namazı yok 49 - Sağ el / Sağ ayak saçmalığı yok. 40 - Hem askerde veya savaşta ölenin şehit olması gibi birşey yok. 41 - Boşanma yetkisinin yalnızca erkeğe ait olması yok. 42 - Ölüye telkin ve ıskat yok. 43 - Takva kıyafeti (sakal, cübbe, sarık vs.) yok. 44 - Sorgulamadan bir fikre, bir şahsa tabii olmak yok. 45 - Kuranın tüm emir ve yasakları farzdır. Sadece 32 veya 52 farz yok. 46 - Kuranda 6236 ayet var, 6666 ayet yok. 47 - Çocuk yaşta evlilik yok. 48 - Namus/zinada kadın erkek farkı yok. 49 - 61 gün oruç tutma cezası yok. 50 - Türbede dilek dilemek yok. 51 - Tasavvuf, gavs, kutup, şeyh, seyyidlik İslamda yeri yok. 52 - Kuran anlaşılması zor bir kitaptır, yok. 53 - Deve idrarı içen ve iç diyen bir resul yok. 54 - Resul ve Nebi var, Peygamber kelimesi ise kuranda yok. 55 - Kuran okumak için abdest şartı yok. 56 - Sakala cilet vurmak haramdır diye bişey yok. 57 - Cehennemde yanıp çıkma yok. 58 - Din değiştirenin (Mürtedin), namaz kılmayanın, içki içenin, zina yapanın öldürülmesi diye bişey yok. 59 - Sakalı şerif, nalı şerif, hırkayı şerif, Kabak, hurma, zemzem, tesbih, seccade vs. kutsaldır diye bişey yok. 60 - Sevap kazanmak için kertenkele, kara köpek vs hayvanları öldürmek yok. Uğursuz hayvan yok. 61 - İslami bir isim koymadan ve sünnet olmadan müslüman olamazsın diye bişey yok. 62 - Hadisler kesin peygamber sözüdür diye bişey yok. 63 - Hadis, Fıkıh kitaplarında kuran dışında hükümler vardır diye bişey yok... - İlahiyatcı- Prof. Dr. GÜNER AKÇA.

11 Şubat 2021 Perşembe

MUSKA

MUSKA Bir yazar arkadaşımın köyüne gittim. Beni çok iyi karşıladılar. Arkadaşım benim Öğretmen olduğumu söylediği için köyde adım "Hoca"ya çıktı. "Hoca" aşağı, "Hoca" yukarı... derken herkes adımı, soyadımı unuttu,"Hoca" diye tanıdı, benimsedi. Biliyorsunuz hocalık çeşit çeşit. Cami hocası var, asıl hoca onlar. Bizim gibi öğretmenlere de hoca diyorlar. Sadece öğretmenler mi? Teknik direktörler, hakemler de hoca. Ortalık hocadan geçilmiyor. Maçta hakem bir oyuncuya sarı kart gösteriyor. Oyuncu itiraz ediyor: - Hocam, valla kasti bir şey yapmadım. Seyirciler takımın çalıştırıcısına bağırıyorlar: -Hocaaa!Şu iki numarayı değiştir. Birazdan kırmızı kart görüp takımı on kişi bırakacak! ** Arkadaşım beni övdüğü. "Çok kültürlüdür. Gece gündüz kitap okur, bir şeyler yazar durur" dediği için köyde itibarım çok iyiydi. Ne zaman kahveye gitsem hemen çay,kahve ısmarlıyorlar, yolda saygıyla selam veriyorlardı. İçimden, "Keşke böyle bir yerde öğretmenlik yapsaydım" diyor, "buradaki öğretmenler köyde çalışmaktan ne kadar memnundurlar" diye fikir yürütüyordum. Ünüm komşu köye de gitmiş olmalı ki, günlerden bir gün bir yabancı geldi yanıma. Arkadaşımın dediğine göre komşu köyün zenginlerinden biriymiş. Adam ellerime sarıldı. "Senden bir ricam var. Yerine getirirsen aha şu kınalı kuzu senin" diye şirin mi şirin bir kuzuyu gösterdi. "Bu yörenin insanları ne kadar da cömertmiş yahu!" diyerek arkadaşıma baktım. O, başım he de anlamında sallıyordu. - Elimden gelirse yaparım tabii, dedim. Kuzuya falan gerek yok. Çocuğunuz bütünlemeye mi kaldı, ona ders mi verdireceksiniz? - Yok canım, dedi adam. Benim ricam başka. Benim karaoğlan hasta... - iyi ama ben doktor değilim ki. Beni cami hocası sandığım anladım. Gülerek: - Siz beni başka hocalarla karıştırdınız galiba, dedim. Karaoğlana okutup üfletmek istiyorsunuz anlaşılan. Bu iş öyle okuyup üflemekle olmaz. Doktor gerek. Hem öyle olsa bile köyünüzdeki caminin hocasına gitmeliydiniz. - Sizin gibi İstanbul’larda okumuş derin bir hoca varken ne yapalım onu, dedi adam. Duyulacak diye korkuyorsunuz galiba. İşte yemin ediyorum. Valla billa kimselere söylemem. Bir şeyler yazıver de asalım karaoğlanımın boynuna. Pisi pisine ölüp gidecek zavallı. Şu kınalı kuzu sizin kısmetiniz, kaçırmayın bunu. - Yoo! Ben öyle muskacılık falan yapamam. - Canım eski yazıyla bir şeyler yazıverin işte. Dua gibi bir şeyler. - Size eski yazıyla dua yazdığımı kim söyledi? - Peki bu ne? Adam, önümdeki, edebiyat fakültesinde öğrendiğim eski yazıyı unutmayayım diye okuduğum dedemin eski yazıyla yazılmış bir kitabım gösteriyordu. Kitap eski yazıyla yazılmıştı ama dua kitabı değildi. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bir romanıydı. Bunu boş vakitlerimde okurum diye getirmiştim. Nasıl anlatmalı acaba diye düşünerek arkadaşıma baktım. Ondan yardım umdum. Kulağıma eğildi, "Yazıver işte bir şeyler be! Elin mi aşınacak? Adam kararlı. Yazdırmadan gitmeyecek. Şu kınalı kuzunun güzelliğine bak. Kaçırma şu fırsatı" diyerek beni baştan çıkardı, şeytana uydurdu. Adamın yalvarmalarına ve kınalı kuzusuna dayanamadım,bir kağıda eski yazıyla bir şeyler yazarak eline verdim. O kadar sevindi ki neredeyse ayaklarımı öpecekti. "Hele bir iyileşsin karaoğlanım. Bak sana neler getireceğim daha "diyerek çekip gitti. Adam kimseye söylemeyeceğini belirttiği, yemin ettiği halde söylemiş olmalı ki köyün imamı, hacı hoca takımı yüzüme öfkeyle bakmaya başladılar. İlerici gençler de selamı sabahı kestiler. Derken bir süre sonra iki jandarma kapıya dayandı ve beni apar topar karakola götürdüler. Karakol komutanı: - Gel bakalım üfürükçü hoca, köpeğe muska yazmaya utanmadın mı? diye bağırdı. - Ne köpeği? diye hayretle yüzüne baktım. Meğerse adamın "Karaoğlan" dediği köpeğiymiş. Ben oğlu falan sanmıştım. - Konuşsana! Dilini mi yuttun? diye bir daha gürledi komutan. Mübarek dualar köpeğin boynunda ne arıyor? Hacı hoca takımı bu yaptığına öyle kızdı ki ben olmasam linç edeceklerdi seni. - Bu işte bir yanlış anlama var, diyerek komutana olup biteni anlattım. Komutan anlayışlı biriymiş: - Demek hoca deyince seni din hocası sandılar ha? diye gevrek gevrek güldü. İnsan bu karaoğlan kim diye bir sorar be! - Ne bileyim komutanım, dedim. Akıl bırakmadı ki adam bende. O kadar yalvarıp yakardı ki... Baktım gitmeyecek. Başımdan savmak için bir kağıda bir şeyler yazıp gönderdim kendisini. - Peki ne yazdın kağıda? - Şimdi ne desem inanmayacaksınız, dedim. Muska denilen şeyi getirsinler, bir de eski yazı bilen biri gelsin okuyuversin. Komutan jandarmaları çağırdı. Bir süre sonra yazdığım muska, muska yazdıran adam ve eski yazı bilen bir yaşlı geldi. .Adam beni görünce ellerime sarıldı, "Yazdığınız muska iyi geldi. Karaoğla’nım iyileşti" dedi. Komutan: - Bir daha ata, ite muska yazdırdığını görürsem mahvederim seni! diyerek adamı haşladı ve dışarı çıkardı. Eski yazı bilen yaşlı, yazdığım "muska"yı okumaya başladı: "Bir dalda iki elma İster al, ister alma. Zorla yazdım bunu, Allah’ım günah yazma!" Komutan bir kahkaha attı, bana döndü: - Tamam. Kurtuldun, dedi. Ama sen sen ol, sakın mani biçiminde de olsa böyle şeyler yazayım deme. Sonra yapışırım yakana. - Vallahi yazmam komutanım. Yazarsam Arap olayım, ayaklara çorap olayım, diyerek dışarı çıktım ve oradan çabucak uzaklaştım. Belli mi olur, komutan fikir değiştiriverir. Arkadaşımın evine geldiğimde baktım odada bir sürü kişi. - Bunlar ne arıyor burda? diye sordum. Arkadaşım göz kırptı, kulağıma eğildi: - Yazdığın muska işe yaramış. Ünün dört bir yana yayılmış. Bunlar yeni müşterilerin. Bu gidişle köşeyi döneceksin, dedi. - Eksik olsun böyle köşeyi dönme, dedim ve tuvalete gitme bahanesiyle dışarı çıktım koşa koşa köyden uzaklaştım. Erhan TIĞLI Çağdaş Türk Dili Ağustos 1998 Sayı:126