16 Mayıs 2024 Perşembe
GÜNEŞ DOĞACAK
GÜNEŞ DOĞACAK
İçimdeki yıldızları kara bulutlar çalıyor
Çoktandır rengini unuttuğum karanlık
Gök ekinimi biçiyor
Gönlümdeki meltemi fırtınalar içiyor
Acının ordusu cebren ve hile ile
Mutluluğumun kalelerini zaptediyor
Söküyor çiçeklerimi
Dallarımı kırıyor...
 ***
Özlem ülkesine gitmek istiyorum 
Otobüslerde yer bulamıyorum
Uçaklar dolu trenler rötarlı...
Gitsem hüznün hüküm sürmediği
İnsanın insanı söndürmediği bir yere
Ama yollar geçit vermiyor
Dalgalar azmış
Umut kaptan yakamoz meyhanesinde sızmış
Tayfalar dört bir yana dağılmış...
Çaresizliğin çivisiyle çakılıyorum
Cellat yalnızlığın hain ellerine...
 ***
Biliyorum seziyorum duyuyorum
Bir yerlerde sabah oluyor
O sabah buralarda da olacak
Yakın hem de çok yakın
Başlayacak aydınlığa doludizgin bir akın
Ve de yepyeni bir güneş doğacak!
**************************
14 Mayıs 2024 Salı
Dilli Gülmece
DEDİM DEDİ
 Dedim: Merhaba, günaydın!
 Dedi: Hello, hay!
 Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi!
 Dedi: Nereden anladın?
 Dedim: Selamına bile girmiş baksana.
 Dedi: Herıld yani!
 Dedim: Hava bugün çok güzel. Yaşasın!
 Dedi: Çok sevindim buna. Oley!
 Dedim: Sen böyle mi sevinmeye başladın?
 Dedi: Dersime çok çalıştım. Böyle laflara alıştım.
 Dedim: Aferin! Bugün ne yapacaksın?
 Dedi: Biraz dolaşıp stres atacağım.
 Dedim. Sakın yere atma o dediğin şeyi, çevreyi kirletirsin. Zaten dilimizi kirletiyorsun. Gençlere kötü örnek oluyorsun.
 Dedi: Vallahi temizim. Bugün duş aldım.
 Dedim: Biraz da bilinç alsaydın bari.
 Dedi: Almak deyince aklıma geldi. Bir plazaya gideceğim. Fiyatlarda damping yapmışlar, süper indirimler var. Bu avantajı kaçırmak istemiyorum. Kendime birkaç tişört, blucin alacağım.
 Dedim: Saçlarına ne oldu böyle?
 Dedi: Kuaförümle vizyon değişikliği yaptık. Demin söylemeyi unuttum. Önce bir patiseriye gideceğim. Brunç edeceğim. Peynir, zeytin, margarin, reçel, yumurta, börek yiyeceğim. Yanında da limitsiz çay içeceğim.
 Dedim: Simitsiz çayı ben de sevmem.
 Dedi: Simiti de nereden çıkardın? Limitsiz dedim ben.
 Dedim: Bu dil yozlaşmasından kurtulmak için cankurtaran simidi gerekiyor.
 Dedi: Ben maçları çok severim. Yakında start veriliyor. Fikstüre bakacağım. Bizim takım deplasmana gidiyor. Skor ne olursa olsun üzülmeyeceğim. Nasıl olsa rakip takımla aramızda dokuz puan var.
 Dedim: Tazesi varken ne yapacaksın bayatı?
 Dedi: Onu da nereden çıkardın?
 Dedim: Demin maçlara kart veriliyor dedin ya.
 Dedi: Kart değil start dedim. Senin böyle şeylerden haberin yok.
 Dedim: İyi ki yok. Zıvanadan çıkardım sonra.
 Dedi: Ben de yanında biraz daha durursam depresyona gireceğim. Mantalitemi, motivasyonumu bozuyorsun. Performansım düşüyor.
 Dedim: Sadece performansın düşse iyi ya. Daha nelerin düşüyor da görmüyorsun, anlamıyorsun. Senin bozduklarının yanında benimkiler devede kulak kalıyor. Neyse, konuyu değiştirelim biraz. Boynundaki kolye gerçek mi?
 Dedi: Hayır. İmitasyon.
 Dedim: Aynen senin gibi.
 Dedi: Ajitasyon yapma.
 Dedim: Sen de fabrikasyon konuşmalar yapma.
 Dedi: Ben gidiyorum. Yanında biraz daha durursam karizmam çizilecek. Başka söyleyeceğin bir şey yoktur herhalde. Okey mi?
 Dedim: Okey değil, dama, tavla!
 Dedi: Hadi bay!
 Dedim: Hay şaşkın hay!
              Erhan Tığlı
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

 
 
