14 Şubat 2013 Perşembe

Sevgililerin Günü...

SEVGİLİLERİN GÜNÜ ... Her yıl sevgililer günü olan 14 Şubatta, “Senede bir gün” şarkısı çalınır, hediyeler alınarak, yapmacık pozlar takınılarak gün kutlanır. Ertesi gün de eski hamam eski tas olur. Şu gerçek ne yazık ki atlanır: Sevgi her gün gösterilen ilgi ve özveriyle ikiye katlanır; bencillikten sıyrılınca karlı dağları aşar, doludizgin koşan bir ata dönüşür, kanatlanır. Sevgililerin günü yoktur; gecesi vardır. Gündüzün çiğ ışığında çekinmeden dolaşamaz aşk ortalıkta uzun uzadıya, duramaz gözlerde, gönüllerde, konamaz arısı, kelebeği dudaklara, yatamaz çiçeklerin koynunda sereserpe. Çünkü sığlık vardır gündüzün aydınlığında. İnsan sevgilisiyle baş başa kalamaz tam anlamıyla, kendisini ona veremez bütünüyle. Sevgilisiyle bütünleşemez. Başkalarının gözü, kulağı, ilgisi, sevgisi, nefreti girer araya. İnsan, hayvan sesleri, gürültüler, türlü çeşitli görüntüler, hava kirliliği, yerli yersiz konuşmalar su katar pişmiş aşa, diken olup batar, ilişkiyi sakatlar. Duygular iyice ortaya serilemez, gönül kapısından tümüyle girilemez. Gönül alışverişi edilemez. Gece el ayak çekilir. Ayla, yıldızlarla desteklenen bakışlar değişir, sevenler sevilenler daha çok romantikleşir. Loş ışıkta daha güzel görünür sevgili. Birlikte dinlenen şarkılar, söylenen şiirler daha çok etkiler âşıkları. Eller, gözler kenetlenir, vücutlar birbirine kilitlenir; ilişki kem gözlerden saklanır, gönül gönüle odaklanır, duygular allanır pullanır, atılan tohumlar yeşerir, filizlenir, dallanıp budaklanır, ırmaklar coşar, denizler dalgalanır... Şairin dediği gibi; “Her yer karanlık” olsa bile “pür nur” dur o mevki. Vücut vadisinde tüm engelleri aşar gönülden taşan sevgi, gözüne görünmez bu yolun taşı dikeni... İşte bunun içindir ki, sevgililerin günü yoktur; olsa bile sanaldır, yüce değil banaldir, sahtedir, yalandır. Sevgililerin gece olur düğünü, ancak o zaman çözülür aşkın bilmecesi, düğümü. Bu düğümü, bilmeceyi çözene, o güzellik ülkesinde göğsünü gere gere gezene, ayrık otlarını söküp karanfil, gül dikene ne mutlu! Sevgi doğanın bize sunduğu en güzel güldür; Değerini bilene Her gün sevgililer günüdür Sevene sevilene... ***Erhan Tığlı***

11 Şubat 2013 Pazartesi

Söz Meclisten Dışarı: GELEN...

Söz Meclisten Dışarı: GELEN...: Şeftaliler ele geldi ipek saçlar bele geldi sordum bu yâr kimin diye güzellikler dile geldi bülbül uçtu güle geldi

10 Şubat 2013 Pazar

EV Sahibi Konuk Fıkraları

EV SAHİBİ KONUK FIKRALARI Eve gelen konuk bir türlü gitmek bilmiyordu. Uykusu gelen ev sahibi şöyle dedi: “Uyku geldi bedene Allah razı olsun kalkıp gidene!” *** Konuk üç gündür gitmek bilmiyordu. Yüzüne karşı bir şey söyleyemeyen ev sahibi şöyle bir dörtlük yazıp onun görebileceği bir yere astı: “Misafir birinci gün baldır İkinci gün olur şeker Üç
üncü gün gitmezse Olur eşekten beter!” Bir süre sonra konuktan yanıt geldi: “Ey eşekten olma katır Hiç bilmezsin gönül hatır Konuk gittiği bir evde İstediği kadar kalır!” *** Gene çok oturan bir konuğa ev sahibi şöyle dokundurdu: “Çok şanslısınız. Niye mi? Siz istediğiniz zaman kalkıp gidebilirsiniz ama benim böyle bir şansım yok. Konuğun keyfini beklemek zorundayım.” *** Konuklar gitmeye karar vermişlerdi. Ev halkı buna seviniyordu ama küçük torun üzgündü. Önlerine geçip “Gitmeyin” diye ağladı. Konuklardan biri, “Bizi çok sevdin galiba” diye başını okşadı. “Evet. Çok sevdim. Gitmenizi istemiyorum.” “Niye sevdin bakayım?” “Siz varsınız diye evde güzel yemekler yapıyorlar da...” *** Konuk gece yatısına kalacaktı. Ev sahibi, “Kusura bakma,” diye özür diledi. ” Bizim pek odamız yok. Birinde biz yatıyoruz, diğerinde bebek yatıyor. Bir de tavan arası var. Hangisinde kalmak istersin acaba?” Konuk “bebeğin odasında yatarsam gece ağlar da beni uyutmaz.” Diye düşündü. Tavan arasında yatmak istediği söyledi. Ama pişman oldu. Fare tıkırtısından uyuyamadı. Sabahleyin kalkıp yüzünü yıkamak için bahçedeki çeşmenin yanına gitti. Orada bebek gibi bir kız vardı. “Sen kimin kızısın bakayım?” diye sordu. Kız gülerek, “Benim adım bebek efendim. Sizin adınız nedir?” diye konuştu. Konuk içini çekerek, “Benim adım da eşek kızım, dedi, eşek!” *** Ev sahibi konuğa, “Kalacak başka odamız yok. Salonda hep birlikte yatmak zorundayız” dedi. Evin hanımı ayrı ayrı yatak serdi. Erkekler bir yanda, kendisi bir yanda yatmaya başladılar. Gece yarısı ev sahibinin canı karısıyla sevişmek istedi, “Sobaya odun atayım” diyerek kalktı, karısının yatağına girdi. İşini tamamladıktan sonra yatağına girip yattı. Konuk olup biteni görmüştü. Onun da canı çekti. Bir süre sonra kalktı. Karanlıkta kimse farkına varmaz diye düşünerek kadınla yattı. Ertesi sabah kadın kocasına, “Gece azgınlığın üzerindeydi. İki kere kalkıp odun attın sobaya” diye çıkıştı. Erkek, “Yanlışın var. Bir kere attım” diye itiraz etti. Çekişmeye başladılar. Konuk dayanamadı, “Uzatmayın canım, diye araya girdi. Hava çok soğuktu. Üşüdüm. Sobaya bir odun da ben attım.” *** Konuğun canı zerde istemişti. Ev sahibine isteğini bir türküyle bildirdi: “İlahi eksen il perde Derde derman imiş zerde Kaşıkla ha kaşıkla!” Ev sahibi onu şöyle yanıtladı: “İlahi eksen il oktur O dediğin bizde yoktur Sayıkla ha sayıkla! *** Konuk, gittiği evde kışın yemek için üzüm sakladıklarını gördü. Canı çekti, eline sazını alıp, “Bizim eller, bizim eller/Yemekten sonra üzüm yerler” dedi. Ev sahibi de sazını alıp konuğun hevesini kursağına tıkadı: “Bizim eller, bizim ellere/Saklarlar da kışın yerler!” Erhan Tığlı *********