29 Aralık 2009 Salı
Mavi dergisinde çıkan şiirim: DOST GÜNAYDINLAR
Ne zaman günaydın dese dostlarım
ışıl ışıl olur içim
ötüşür kuşlar gönlümdeki yuvada
dağılır kara bulutlarım
sevgimin şiiriyle
güllerle bezenir bahçem
özlemle öpüşür, umutlara el sallar
delikanlı öyküm güzeliklerle
Fırından yeni çıkmış
sıcacık bir ekmeğe dönüşür
duygum düşüncem
21 Aralık 2009 Pazartesi
ŞİİRLİ MANİLİ FIKRALAR
AYDINDAN KİM GELMİŞ?
Dağ köylerinden birinde yaşayan Ali Er, Aydın’a çalışmaya gitmiş, bir yıldır evine gelememişti. Sonunda hasret bitti, köyüne döndü. Onu özleyen karısı kendisini sevinçle karşıladı ama hayal kırıklığına uğradı. Çileli bir yolculuk yapan ve çok yorulan Ali hemen yattı. Kadın sütünü sağmak için ineğinin yanına gitti. İnek huysuzluk yapınca kızdı, bağırdı. Meraklı komşusu ne olduğunu sordu. Kadın içini çekerek, “Daha ne olsun” diye konuştu:
“Aydından dayı geldi
Dayı değil ayı geldi.”
Ertesi gün Ali dinlenmiş, yorgunluğunu gidermişti, karısını yanına çağırıp özür diledi, yatağa çekip onu memnun etti. Kadın ahırda süt sağarken şarkılar söylüyor, neşeyle gülüyordu. Meraklı komşusu, “Hayrola, pek neşelisin, bu sefer ne oldu?” dedi.
Kadın ağzı kulaklarında cevap verdi:
“Aydından kadı geldi
Ağzımın tadı geldi!”
BAHÇELERDE KAYISI
Kız çiftlik sahibi zengin bir delikanlıyla nişanlanmıştı. Nişanlı genç onu görmeye geldi. Kız nişanlısını heyecanla karşıladı. Genç, getirdiği paketi masaya koydu, gülerek:
“Sana kendi ellerimle kayısı toplayıverdim bahçemizden” dedi.
Onun çiçek getireceğini sanan kız bozuldu ama belli etmedi. Bizimki tatlı sözler edileceğini uman kıza tarla bahçe işlerinden, havadan sudan söz etti. Kız onun için süslenmiş, kuaförde saçını yaptırmıştı ama delikanlı bunları ya görmedi ya da görmezlikten geldi.
Biraz sonra nişanlısı gitmek için ayağa kalktı. Kız bir şeyler yazdı, delikanlıya verdi, “Bunu evde aç” dedi. O da “peki” deyip sevinçle evine gitti. Evde annesi babası ne olduğunu sordular. Delikanlı sevinçle, “Buluşmamız çok güzel geçti. Kız beni çok beğendi, hatta bana şiir yazdı” diyerek cebinden kızın yazdığı yazıyı çıkardı.
“Aç oku” dediler. Delikanlı açıp okudu. Notta şunlar yazılıydı:
“Bahçelerde kayısı
Haber verdi dayısı
Hiç mi ağız bilmezsin
Be Allahın ayısı!”
EV SAHİBİYLE KONUK
Eve konuk gelmişti ama bir türlü gitmek bilmiyordu. Ev sahibi yüzüne karşı söylemeye çekindi. Bir kâğıda şunları yazıp onun görebileceği bir yere koydu.
“Konuk birinci gün baldır
İkinci gün olur şeker
Üçüncü gün gitmezse
Odur eşekten beter”
Bir süre sonra konuktan şöyle bir yanıt geldi:
“Ey eşekten olma katır
Hiç bilmezsin gönül hatır
Konuk, gittiği yerde
İstediği kadar kalır.”
KAHVECİYLE MÜŞTERİ
Kahveci kahveye zam yapacaktı ama bu kararını onların yüzüne karşı söylemeye çekindi. Bir kâğıda şu dizeleri yazıp duvara astı:
“Kahve Yemenden gelir
Geldiği yol çok ırak
On lira yetmiyor
On beş lira bırak”
Bir süre sonra müşterilerden bir yanıt geldi. Orada şöyle yazılıydı:
“Kahve Yemenden gelir
Yolları çok sapa
On lira yetmiyorsa
Kahveni hemen kapa!”
Erhan Tığlı
*********
9 Aralık 2009 Çarşamba
ŞİİRLEŞSİN DÜNYA
7 Aralık 2009 Pazartesi
6 Aralık 2009 Pazar
2 Aralık 2009 Çarşamba
VAY DOMUZ VAY!
VAY DOMUZ VAY!
Kene ısırması, deli dana, kuş gribi derken bir de domuz gribi çıktı başımıza, acı biber doğradı tatlı aşımıza. Dertlerimiz az gelmiş gibi zam yaptı korku ve kuşkularımıza...
Domuz eti yemek Müslümanlıkta haramdır. Domuza, domuz besleyenlere iyi gözle bakılmaz. Bu yüzden hazır yiyecek paketlerine, “mamullerimizde domuz yağı kullanılmamıştır” yazılır. Sevilmeyen kişilere “domuz, domuz çobanı, domuz kafalı”, “gene ne domuzluklar düşünüyorsun?” diye seslenilir. Bu arada “domuzdan bir kıl koparmak” istenilir! Devletin malı deniz, yemeyen domuzmuş. Yiyen ne acaba?
Yaban domuzları çiftçilerin tarlalarına, bahçelerine zarar verirler. Onun için hiç sevilmezler, yok edilmeye çalışılırlar; Domuz avına çıkılır, öldürülen domuzlarla birlikte poz verilir, domuz avcıları el üstünde tutulurlar...
Bir de “Sen domuzsan yana mısın, yoksa benden yana mı?” sorusu vardır. Bu soruyu politikacılara, baştaki yöneticilere sormak gerek. Fıkraya göre, sınavda birine, “Issız bir yolda giderken karşına birdenbire bir domuz çıksa ne yaparsın?” diye sormuşlar. “Tabancamı çeker vururum” demiş bizimki. “Ya tabancan yoksa?”, “Bıçağımı çeker, kendimi savunurum.”
“Tabancan yoksa ne yaparsın?”, “Yerden bir taş alır, kafasına fırlatırım.”, “Taş yoksa?”, “Domuzu yanıma sokmayacak bir sopaya da dal parçası bulmaya çalışırım.”, “O da yoksa?”,“Bir ağaca çıkarım.”, “Ağaç da yoksa?”
Adam dayanamamış, soru yağmuruna tutan kişiye şöyle bir bakmış:
“Bana bak, sen domuzdan yana mı sın yoksa benden yana mı?” demiş.
Avrupa’da domuz çiftlikleri vardır. Bir zamanlar Mustafa Ekmekçi de bizde böyle domuz çiftlikleri kurulmasını önermişti de tepkiyle karşılaşmıştı. Kötü kokan yerlere, “Domuz ahırı gibi kokuyor” derler. Domuzlara bakan kişilere domuz kokusu öyle bir siner ki, kolay kolay çıkmaz. Kızlar bu tür kişilerle evlenmek istemezler.
Domuzla inek aralarında konuşuyorlarmış. Domuz ineğe, “İnsanlara senden fazlasını veriyorum ama gene de yaranamıyorum” diye dert yanmış. “Etimi yiyorlar, derimden ayakkabı, kıllarımdan fırça yapıyorlar. Dişlerim bile işe yarıyor. Sen sadece süt veriyorsun.”
İnek acı bir gülüşle, “İyi ama insanlar bunları sen ölünce alabiliyorlar. Oysa ben onlara sütümü sağlığımda veriyorum” diye konuşmuş.
Cimri kişiler çevrelerinden gereken saygı ve sevgiyi göremediklerinden yakınırlar. İnsanlar onlardan öldükleri zaman yararlanabilirler ancak. Önemli olan sağlığında iyiliği dokunmaktır. İnek olamıyorsanız bari domuz olmayın da domuzluk yapmayın.
Ah domuz vah domuz, sen neymişsin sen! Yataklara düştük senin yüzünden...
Erhan Tığlı
erhantigli@mynet.com
*******************
24 Kasım 2009 Salı
22 Kasım 2009 Pazar
GÜldüren Düşündüren Üç Okul Anım
ZAVALLI ÇOCUK
Edebiyat dersinde Namık Kemal’in “Zavallı Çocuk” oyununu işleyecektik. Öğrencilerden birine evde bu konuyu çalışıp çalışmadığını öğrenmek için: “Söyle bakalım, bugün Namık Kemal’in hangi eserini inceleyeceğiz?” diye sordum. Öğrenci kitabın kapağını açmamış olacak ki susup duruyordu. Arkadaşlarından biri onu bu müşkül mevkiden kurtarmak istedi: “Zavallı çocuk, zavallı çocuk!” diye fısıldamaya başladı. Gülerek şöyle dedim: “Bak, arkadaşın seni ayıplıyor. Namık Kemal gibi bir vatan şairinin eserini bilemediğin için sana zavallı çocuk diyor.”
KAFADAN ATMA
Edebiyat dersinde Ziya Gökalp’in bir eserini işliyorduk. Yazar bu eserinde “Milliyette şecere, yani soy sop aranmaz. Şecere atlarda aranır.” diyordu. Ders dinlemeyen bir öğrenciyi kaldırdım. şecere kimlerde arandığını sordum. Öğrenci cevap veremeyince bir arkadaşı yardım etti: “At! At! At!” dedi. Ben, öğrenciyi suskunluktan kurtarmak için espriyle karışık bir ipucu verdim: “Arkadaşın at diyor, ama sakın atma ha!” dedim; ama öğrenci ipin ucunu yakalayamadım.
KİM NORMAL
Yerli yersiz konuşarak herkesi rahatsız eden yaramaz bir öğrencim vardı. Öğretmenler ondan yaka silkiyorlardı. Yine bir gün yaramazlık yapınca kızdım. O da bana: “Siz öğrenciyken bizim gibi normal biri değil miydiniz?” diye sordu. Yüzüne şöyle bir baktım: “Ben senden daha normaldim.” dedim.
Erhan TIĞLI
Emekli Edebiyat Öğretmeni
erhantigli@mynet.com
17 Kasım 2009 Salı
Ziyaretçilerime
16 Kasım 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)