11 Şubat 2021 Perşembe

MUSKA

MUSKA Bir yazar arkadaşımın köyüne gittim. Beni çok iyi karşıladılar. Arkadaşım benim Öğretmen olduğumu söylediği için köyde adım "Hoca"ya çıktı. "Hoca" aşağı, "Hoca" yukarı... derken herkes adımı, soyadımı unuttu,"Hoca" diye tanıdı, benimsedi. Biliyorsunuz hocalık çeşit çeşit. Cami hocası var, asıl hoca onlar. Bizim gibi öğretmenlere de hoca diyorlar. Sadece öğretmenler mi? Teknik direktörler, hakemler de hoca. Ortalık hocadan geçilmiyor. Maçta hakem bir oyuncuya sarı kart gösteriyor. Oyuncu itiraz ediyor: - Hocam, valla kasti bir şey yapmadım. Seyirciler takımın çalıştırıcısına bağırıyorlar: -Hocaaa!Şu iki numarayı değiştir. Birazdan kırmızı kart görüp takımı on kişi bırakacak! ** Arkadaşım beni övdüğü. "Çok kültürlüdür. Gece gündüz kitap okur, bir şeyler yazar durur" dediği için köyde itibarım çok iyiydi. Ne zaman kahveye gitsem hemen çay,kahve ısmarlıyorlar, yolda saygıyla selam veriyorlardı. İçimden, "Keşke böyle bir yerde öğretmenlik yapsaydım" diyor, "buradaki öğretmenler köyde çalışmaktan ne kadar memnundurlar" diye fikir yürütüyordum. Ünüm komşu köye de gitmiş olmalı ki, günlerden bir gün bir yabancı geldi yanıma. Arkadaşımın dediğine göre komşu köyün zenginlerinden biriymiş. Adam ellerime sarıldı. "Senden bir ricam var. Yerine getirirsen aha şu kınalı kuzu senin" diye şirin mi şirin bir kuzuyu gösterdi. "Bu yörenin insanları ne kadar da cömertmiş yahu!" diyerek arkadaşıma baktım. O, başım he de anlamında sallıyordu. - Elimden gelirse yaparım tabii, dedim. Kuzuya falan gerek yok. Çocuğunuz bütünlemeye mi kaldı, ona ders mi verdireceksiniz? - Yok canım, dedi adam. Benim ricam başka. Benim karaoğlan hasta... - iyi ama ben doktor değilim ki. Beni cami hocası sandığım anladım. Gülerek: - Siz beni başka hocalarla karıştırdınız galiba, dedim. Karaoğlana okutup üfletmek istiyorsunuz anlaşılan. Bu iş öyle okuyup üflemekle olmaz. Doktor gerek. Hem öyle olsa bile köyünüzdeki caminin hocasına gitmeliydiniz. - Sizin gibi İstanbul’larda okumuş derin bir hoca varken ne yapalım onu, dedi adam. Duyulacak diye korkuyorsunuz galiba. İşte yemin ediyorum. Valla billa kimselere söylemem. Bir şeyler yazıver de asalım karaoğlanımın boynuna. Pisi pisine ölüp gidecek zavallı. Şu kınalı kuzu sizin kısmetiniz, kaçırmayın bunu. - Yoo! Ben öyle muskacılık falan yapamam. - Canım eski yazıyla bir şeyler yazıverin işte. Dua gibi bir şeyler. - Size eski yazıyla dua yazdığımı kim söyledi? - Peki bu ne? Adam, önümdeki, edebiyat fakültesinde öğrendiğim eski yazıyı unutmayayım diye okuduğum dedemin eski yazıyla yazılmış bir kitabım gösteriyordu. Kitap eski yazıyla yazılmıştı ama dua kitabı değildi. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bir romanıydı. Bunu boş vakitlerimde okurum diye getirmiştim. Nasıl anlatmalı acaba diye düşünerek arkadaşıma baktım. Ondan yardım umdum. Kulağıma eğildi, "Yazıver işte bir şeyler be! Elin mi aşınacak? Adam kararlı. Yazdırmadan gitmeyecek. Şu kınalı kuzunun güzelliğine bak. Kaçırma şu fırsatı" diyerek beni baştan çıkardı, şeytana uydurdu. Adamın yalvarmalarına ve kınalı kuzusuna dayanamadım,bir kağıda eski yazıyla bir şeyler yazarak eline verdim. O kadar sevindi ki neredeyse ayaklarımı öpecekti. "Hele bir iyileşsin karaoğlanım. Bak sana neler getireceğim daha "diyerek çekip gitti. Adam kimseye söylemeyeceğini belirttiği, yemin ettiği halde söylemiş olmalı ki köyün imamı, hacı hoca takımı yüzüme öfkeyle bakmaya başladılar. İlerici gençler de selamı sabahı kestiler. Derken bir süre sonra iki jandarma kapıya dayandı ve beni apar topar karakola götürdüler. Karakol komutanı: - Gel bakalım üfürükçü hoca, köpeğe muska yazmaya utanmadın mı? diye bağırdı. - Ne köpeği? diye hayretle yüzüne baktım. Meğerse adamın "Karaoğlan" dediği köpeğiymiş. Ben oğlu falan sanmıştım. - Konuşsana! Dilini mi yuttun? diye bir daha gürledi komutan. Mübarek dualar köpeğin boynunda ne arıyor? Hacı hoca takımı bu yaptığına öyle kızdı ki ben olmasam linç edeceklerdi seni. - Bu işte bir yanlış anlama var, diyerek komutana olup biteni anlattım. Komutan anlayışlı biriymiş: - Demek hoca deyince seni din hocası sandılar ha? diye gevrek gevrek güldü. İnsan bu karaoğlan kim diye bir sorar be! - Ne bileyim komutanım, dedim. Akıl bırakmadı ki adam bende. O kadar yalvarıp yakardı ki... Baktım gitmeyecek. Başımdan savmak için bir kağıda bir şeyler yazıp gönderdim kendisini. - Peki ne yazdın kağıda? - Şimdi ne desem inanmayacaksınız, dedim. Muska denilen şeyi getirsinler, bir de eski yazı bilen biri gelsin okuyuversin. Komutan jandarmaları çağırdı. Bir süre sonra yazdığım muska, muska yazdıran adam ve eski yazı bilen bir yaşlı geldi. .Adam beni görünce ellerime sarıldı, "Yazdığınız muska iyi geldi. Karaoğla’nım iyileşti" dedi. Komutan: - Bir daha ata, ite muska yazdırdığını görürsem mahvederim seni! diyerek adamı haşladı ve dışarı çıkardı. Eski yazı bilen yaşlı, yazdığım "muska"yı okumaya başladı: "Bir dalda iki elma İster al, ister alma. Zorla yazdım bunu, Allah’ım günah yazma!" Komutan bir kahkaha attı, bana döndü: - Tamam. Kurtuldun, dedi. Ama sen sen ol, sakın mani biçiminde de olsa böyle şeyler yazayım deme. Sonra yapışırım yakana. - Vallahi yazmam komutanım. Yazarsam Arap olayım, ayaklara çorap olayım, diyerek dışarı çıktım ve oradan çabucak uzaklaştım. Belli mi olur, komutan fikir değiştiriverir. Arkadaşımın evine geldiğimde baktım odada bir sürü kişi. - Bunlar ne arıyor burda? diye sordum. Arkadaşım göz kırptı, kulağıma eğildi: - Yazdığın muska işe yaramış. Ünün dört bir yana yayılmış. Bunlar yeni müşterilerin. Bu gidişle köşeyi döneceksin, dedi. - Eksik olsun böyle köşeyi dönme, dedim ve tuvalete gitme bahanesiyle dışarı çıktım koşa koşa köyden uzaklaştım. Erhan TIĞLI Çağdaş Türk Dili Ağustos 1998 Sayı:126

10 Şubat 2021 Çarşamba

Aşk yaz kış açan çiçektir

AŞK: YAZ KIŞ AÇAN ÇİÇEK Aşktır en güzel büyü en güzel gerçek Yaşa bu öyküyü Kaldır üstündeki yalancı örtüyü Sev de büyü... *** Kimine düştür aşk Gece gündüz gördüğü Kimine de kuyu Bakarken içine düştüğü Sanma onu yatak, kuş tüyü Gözünü dört açmazsan Kovulursun dokuz köyden Bulamazsın onuncu köyü Şerbet değildir o, aslan sütü Kaçırırsa ölçüyü Döndürür nicelerini Süt dökmüş kediye Ama bilirsen değerini Yaparsan gereğini Olur sana en güzel hediye. *** Aşk kimi zaman ohtur kimi zaman da ah Hem sevaptır hem günah İnsanca yaklaş sevdiğine Sanma onu ne ilahe ne ilah Sakın etme gözyaşlarını silah...

8 Şubat 2021 Pazartesi

Türküleşsin Dünya

TÜRKÜLEŞSİN DÜNYA Atın sigarayı ağzınızdan, çıkarın derdi tasayı kafanızdan. Dudağınızda sigara yerine türkü taşıyın. Her gün bir türkü tutturun, alışın türkü söylemeye. Bir türkünüz olsun söylenecek. Kızdığınız olaylardan türkü söyleyerek alın hıncınızı. Bir türkü tutturun, bir türkü tüttürün doğan güne karşı. Türküler silsin içinizdeki isi, dumanı. Şöyle deyin örneğin: Sigaranın dumanı/ Yoktur IMF’nin imanı/Gelmeyecek mi daha/ Kredisiz yaşama zamanı?/ Dışa bağımlı olursan/ Dinlemez kimse “aman”ı. Hep paramız dalgalanacak değil ya. Biz de dalgalanırız arada sırada. Hemen başlayın ı zaman türkünüze: “Coştum yine dalgalanıyorum ben/Üç kadeh içtim sevdalanıyorum ben.” Kendinizi pek yalnız, dostsuz, arkadaşsız mı hissediyorsunuz, başlayın türküye: “Hey dingala dingala/ Kömür koydum mangala Amerika, Avrupa dostum çok/ Çalkala yavrum çalkala!” Bakkala gidip bir şeyler almak istediniz ama cebinizde para yok. Üzülmeyin, türküye sığının: “Yaz tahtaya bir daha/Tut defteri hesabı/Sarı çizmeli Mehmet ağa/Bir gün öder hesabı...” deyiverdiniz mi tamam. Ama dikkat edin ha! Bakkal da size, “Veresiye vere vere kalmadı/ Allah canımı almadı” türküsünü söylemesin... Sabahleyin kalktınız. Terslikler üst üste geldi. Elektrik yanmadı, sular akmadı, buzdolabı tamtakır kuru bakır. Kahvaltı yapamadınız. Beklediğiniz otobüse kalabalıktan bir türlü binemediniz. İşinize geç kalmamak için yayan yapıldak yollara düşmek zorunda kaldınız ve karda kışta çamurların içine daldınız. Sakın kızıp köpürerek masmavi gününüzü karartmaya kalkmayın ha! Olur böyle vakalar...Beterin beteri var. İşsiz de kalabilirdiniz. Olmayacak şey mi yani? Çatlasanız patlasanız da neyi değiştirebileceksiniz ki tek başınıza. Öfkeyle kalkanın zararla oturacağını unutmayın da uslu uslu türkünüzü okuyun bakayım. Tek tek basaraktan, bade süzerekten, inci dizerekten gel canım gel aman... Kim mi gelecek? Güzel günler gelecek. Zaten onun geleceği umudu değil mi bizleri yaşama bağlayan, sabretmemizi sağlayan. Umut eski bir türküdür, hiç bıkmadan söylenen gündüz gece, tümce tümce, hece hece. Eskidir ama yeniye açıktır kapısı, sağlamdır yapısı. Umut türküsüdür yeşerten mutluluğumuzu. Öyle bir türküdür ki o, filizlenir, dallanıp budaklanırız onunla, çiçek açarız, meyve veririz, karamsarlığın, kötümserliğin canına okuruz. Doğruluğu, iyiliği, güzelliği kilim gibi dokuruz. Sımsıcak bir sevda soluğuyla türküleşti mi dünya, gel de türkü söyleme doğayla birlikte. Gel de doğmasın içine burcu burcu bir tutku, yaşama sevinci. Anadolu da bir türküdür bilene, görene, anlayana. Gelin soldurmayalım onu, sulayalım özsuyumuzla, canlandıralım emeğimizle, çabamızla. Başarılarımız kılıç olsun keskin, geriliği, tutuculuğu yensin. Kalksın ortadan kavga, kin. Ekinimiz yeşersin. Sıcacık ekmek olsun yaşamak, paylaşalım kardeşçe, yaşayalım özgürce. Erdem, özveri yolunda yürüyelim gündüz gece. “Görecek günler var daha Aldırma gönül aldırma!” Erhan Tığlı erhan.tigli@gmail.com Not: Türküleşsin Dünya kitabımdan alınmıştır.

7 Şubat 2021 Pazar

İSTANBUL GÜZELİ

Gözlerin İstanbul senin sözlerin İstanbul Martılar konuyor gözbebeklerine Emirgan’ı demliyor kirpiklerin Üsküdar’a gider iken Bir yağmura tutuluyorum Sevdaya tutulmuşçasına Saçlarının Kuzguncuk’una sığınıyorum. *** İstanbul’dur bakışların Bakışların İstanbul Lalelerle öpüşüyorum Yıldız Parkı’nda Yakamoz işliyor ellerin Gönlümün gergefine Haliç’te, Boğaziçi’nde Yediveren gülüşler sunuyor Yeditepe’nde açan Yediveren güllerin. *** Gökkuşağı konuşuyor Menekşelerinde karanfillerinde Kadıköy’de Bahariye’de Daha bir İstanbul oluyor Bülbül konuyor sözlerinin gülüne İstanbul İstanbul ötüyor. Erhan Tığlı