14 Nisan 2018 Cumartesi

GEL BAHAR GEL!



Gel bahar gel
Gel de düşsün aşkın cemresi
Havama suyuma toprağıma
Şenlensin gönlümün bahçesi
Şiir yüklü çiçeklerinle
Gel bahar gel
Gel de uçsun özgürce
Mutluluğun maviliklerinde
Sevgi ve dostluğun
Kuşları kelebekleri
Yeşertsin doğamı
Estirdiğin bereket saçan yel
**&&%%**

13 Nisan 2018 Cuma

Kitap okumayanlaın gülünç halleri(fıkralar)

Hoca camide vaaz veriyormus. Iceriye bir adam girmis. "Hocam, ben esegimi kaybettim. Bir soruverin bakalim. Esegimi goren var mi?" demis. Hoca cemaate donmus. Icinizde kitap okumayan, sanatla ugrasmayan biri var mi?" diye sormus. Biri ayaga kalkmis, "Ben varim, ben, demis. Boyle bos seylerle vakit gecirmem. Yer, icer, keyfime bakarim."
Hoca esegini kaybeden adama donmus, "Bosuna baska yerde arama, demis. Iste esegin burada."
Adamin biri olmus. Obur dunyada sorgu meleginin karsisina cikarmislar. Sorgu melegi adama, "Sagliginda hic sevdin sevildin mi?" diye sormus. "Hayir" demis adam. "Peki, kitap okudun mu, bilgi ogrenmek icin dergi, ansiklopedi karistirdin mi?" Adam bunlara da hayir deyince melek oradakilere, "Bir kanat getirin" demis. Adam sevincle, "Melek mi oluyorum?" diye ellerini cirpmis. "Hayir, demis melek. Kaz oluyorsun!"
Profesor I. Hakki Baltacioglu, ogrencilerine Sultanahmet Cesmesi'nin guzelliginden soz ediyormus. Biri ayaga kalkmis,"Efendim, ben o cesmeyi inceledim ama sizin soylediginiz guzellikleri goremedim ". Profesor ona kitap okuyup okumadigini, guzelliklere duskun olup olmadigini sormus. Hepsine de hayir yanitini alinca aci aci gulmus. "Bosuna ugrasmayalim, demis. Ne ben sana bu cesmenin guzelligini anlatabilirim ne de sen anlayabilirsin."
Severek oku, sevdigini oku. Dogrulugu, iyiligi, guzelligi ilmek ilmek doku.
Kitap okumayan hapi yutar. Bilgisizlik batakligina duser, cirpindikca daha da batar.
Kitap okursan, olamasan da bir balta sap, dogru yolu araya araya dusmezsin bitap.
Rehberin olsun kitap, yerlerde surunmeyi birak, okumuslar arasinda kendine bir yer kap. Tapacak bir sey bulamiyorsan, kitaba tap. Maval okuyacagina kitap oku. O zaman, maval okumakla gecirdigin zamana yanarsin, o gunleri pismanlikla anarsin.
Kimi "Insan dusundugu kadar insandir" demis. Kimi "Insan guldugu kadar insandir."
Bilincsiz, bos bos dusunmek, gulmek neye yarar, oyleyse insan okudugu kadar insandir.
Erhan TIGLI


10 Nisan 2018 Salı

Nedir Günaydın

NEDİR GÜNAYDIN...
Çiçek açmasıdır dostluğun içten gelen bir günaydın
Gönülden kopan bir dilektir yakamoz yüklü
Sevginin ırmak olup akması
Karlı dağları aşmasıdır
Doğrunun iyinin güzelin
Kara bulutlarımızı dağıtmasıdır
Bir ışık selinin
Benliğimize umut taşımasıdır
Yediveren gülü bir elin
******************

8 Nisan 2018 Pazar

Eşekler Alınmasın!

Ülkenin birinde padişah, her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlılığı olmuşsa ona madalya vermeye karar vermiş.
Padişahın, herkese nişan dağıttığını gören inek “Nişan asıl benim hakkım” diyerek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş; “Padişaha haber verin” demiş “Bir inek kendisini görmek istiyor.”
Kapıcıbaşı, ineği başından savmak istemiş ama olayı duyan padişah:
“Gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş?” diye ineği huzuruna çağırmış; “Böğür bakalım inek, ne böğüreceksin?”
İnek “Padişahım” demiş, “duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben de nişan almak istiyorum.”
Padişah “Hangi hakla?” diye bağırmış “Sen ne yaptın ki? Memlekete nasıl bir yararlılığın dokundu da sana nişan verelim?”
O zaman inek “Efendimiz” diye söze başlamış “bana nişan verilmesin de kimlere verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz, kullanırsınız. Teneke nişan için daha ne yapayım?”
Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş ve ona ikinci dereceden bir nişan vermiş.
İnek sevinçten hoplaya zıplaya saraydan dönerken katırla karşılaşmış.
Katır, ineğin padişahtan nişan aldığını öğrenince coşmuş, dörtnala saraya varmış:
“Padişahımız efendimizi göreceğim” demiş.
Muhafızlar “Olmaz!” demişler ama katır inadı bu... Diretmiş de diretmiş... Durumu padişaha iletmişler. O da “Gelsin bakalım katır kulum da...” demiş.
Katır, padişahın elini eteğini öptükten sonra nişan istediğini söylemiş. Padişah sormuş:
“Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun?”
“A hünkârım, daha ne yapayım? Savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu sırtımda götüren ben değil miyim? Ben olmazsam işiniz tamamen bitiktir.”
Katırı haklı bulan padişah “Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin” diye ferman eylemiş! Katırda bir sevinç, bir sevinç... Dörtnala saraydan dönerken eşekle karşılaşmış. Durumu öğrenen eşek de heveslenmiş hemen:
“Dur öyleyle, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım.” diyerek dörtnala saraya koşmuş. Saray muhafızları “Deh” demişler “Çüş” demişler ama eşeği bir türlü atlatamamışlar. Sonunda padişah eşeği kabul buyurmuş:
“Sen ne dilersin ey eşek kulum?”
Eşek de madalya dilediğini bildirmiş. Padişah canı burnuna gelip kükremiş:
“Ulan eşek... İnek etiyle, derisiyle, gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti. Katır dersen, savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki, bir de kalkmış, eşekliğine bakmadan nişan istersin? Söyle ne halt ettin?”
O zaman eşek, keyifle sırıtarak:
“Aman padişah efendim” demiş “size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, siz saltanat sürebilir miydiniz? Dua edin biz eşek kullarına ki, bizim gibi eşekler var da, siz de bu tahtta oturabiliyorsunuz!”
Padişah, bu eşeğin öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış:
“Ey eşek kulum, haklısın!” demiş “Senin sayende ben bu makamdayım. Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar, ahırımdan bol ot ve kış aylarında da kömür bağladım. Ye ve saltanatım için her gün anır!”