26 Aralık 2016 Pazartesi

Decent Image Scraps: Happy New Year 2017

Decent Image Scraps: Happy New Year 2017: html code <center><a href="http://goo.gl/h9piq7" target="_blank"><img src="https://3.bp.blogs...

Decent Image Scraps: Animated Flowers

Decent Image Scraps: Animated Flowers: html code <center><a href="http://decentscraps.blogspot.com" target="_blank"><img src="http:/...

24 Aralık 2016 Cumartesi

ESPACIO UNIVERSAL: NUESTRA ALMA

ESPACIO UNIVERSAL: NUESTRA ALMA: “La mejor psicóloga es nuestra alma, ella sabe exactamente lo que necesitamos, cómo, cuándo, y el por qué, para sanar nuestras heridas in...

19 Aralık 2016 Pazartesi

DEDİM-DEDİ...

DEDİM DEDİ
Dedim: Merhaba, günaydın!
Dedi: Hello, hay!
Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi!
Dedi: Nereden anladın?
Dedim: Selamına bile girmiş baksana.
Dedi: Herıld yani!
Dedim: Hava bugün çok güzel. Yaşasın!
Dedi: Çok sevindim buna. Oley!
Dedim: Sen böyle mi sevinmeye başladın?
Dedi: Dersime çok çalıştım. Böyle laflara alıştım.
Dedim: Aferin! Bugün ne yapacaksın?

Dedi: Biraz dolaşıp stres atacağım.
Dedim. Sakın yere atma o dediğin şeyi, çevreyi kirletirsin. Zaten dilimizi kirletiyorsun. Gençlere kötü örnek oluyorsun.
Dedi: Vallahi temizim. Bugün duş aldım.
Dedim: Biraz da bilinç alsaydın bari.
Dedi: Almak deyince aklıma geldi. Bir plazaya gideceğim. Fiyatlarda damping yapmışlar, süper indirimler var. Bu avantajı kaçırmak istemiyorum. Kendime birkaç tişört, blucin alacağım.
Dedim: Saçlarına ne oldu böyle?
Dedi: Kuaförümle vizyon değişikliği yaptık. Demin söylemeyi unuttum. Önce bir patiseriye gideceğim. Brunç edeceğim. Peynir, zeytin, margarin, reçel, yumurta, börek yiyeceğim. Yanında da limitsiz çay içeceğim.
Dedim: Simitsiz çayı ben de sevmem.
Dedi: Simiti de nereden çıkardın? Limitsiz dedim ben.
Dedim: Bu dil yozlaşmasından kurtulmak için cankurtaran simidi gerekiyor.
Dedi: Ben maçları çok severim. Yakında start veriliyor. Fikstüre bakacağım. Bizim takım deplasmana gidiyor. Skor ne olursa olsun üzülmeyeceğim. Nasıl olsa rakip takımla aramızda dokuz puan var.
Dedim: Tazesi varken ne yapacaksın bayatı?
Dedi: Onu da nereden çıkardın?
Dedim: Demin maçlara kart veriliyor dedin ya.
Dedi: Kart değil start dedim. Senin böyle şeylerden haberin yok.
Dedim: İyi ki yok. Zıvanadan çıkardım sonra.
Dedi: Ben de yanında biraz daha durursam depresyona gireceğim. Mantalitemi, motivasyonumu bozuyorsun. Performansım düşüyor.
Dedim: Sadece performansın düşse iyi ya. Daha nelerin düşüyor da görmüyorsun, anlamıyorsun. Senin bozduklarının yanında benimkiler devede kulak kalıyor. Neyse, konuyu değiştirelim biraz. Boynundaki kolye gerçek mi?
Dedi: Hayır. İmitasyon.
Dedim: Aynen senin gibi.
Dedi: Ajitasyon yapma.
Dedim: Sen de fabrikasyon konuşmalar yapma.
Dedi: Ben gidiyorum. Yanında biraz daha durursam karizmam çizilecek. Başka söyleyeceğin bir şey yoktur herhalde. Okey mi?
Dedim: Okey değil, dama, tavla!
Dedi: Hadi bay!
Dedim: Hay şaşkın hay!
Erhan Tığlı


18 Aralık 2016 Pazar

imeceMİZAH: Dil Komedisi

imeceMİZAH: Dil Komedisi: DEDİM DEDİ Dedim: Merhaba, günaydın! Dedi: Hello, hay! Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi! Dedi: Nereden anladın? Dedim: Se...

4 Aralık 2016 Pazar

AŞKLI MEŞKLİ SÖZLERİM

 Aşk hem gül hem dikendir
seven sevdiğinin gönlüne gül dikendir
*****
Öyle dolup taş ki sevgi ve dostlukla
kine nefrete yer kalmasın...
&&&&&&&&
Seven kar yağdırmaz sevdiğinin umduğu dağlara
varlığıyla döndürür gönlünü yemyeşik bahçelere bağlara
%%%%%%
Sevgi ve dostluk siler gönlümüzdeki kiri pası
Odur çiçekli duyguların en güzeli en hası...

2 Aralık 2016 Cuma

KIZIM SENİ KİME VEREYİM



Kızım seni memura vereyim mi?
İstemem babacığım, istemem
Onun adı memur, dertleri yağmur
İstemem babacığım, istemem
Kızım seni işçiye vereyim mi?
İstemem babacığım, istemem
Onun adı işçi, bitiktir işi
İstemem babacığım, istemem
Kızım seni esnafa vereyim mi?
İstemem babacığım, istemem
Onun adı esnaf, hiç yoktur insaf
İstemem babacığım, istemem
Kızım seni aydına vereyim mi?
İstemem babacığım, istemem
Onun adı aydın, aç kalır her gün
İstemem babacığım, istemem
Kızım seni yazara vereyim mi?
İstemem babacığım, istemem
Onun adı yazar, hapislerde yatar
İstemem babacığım, istemem
Kızım seni dolara vereyim mi
İsterim babacığım, isterim!
Onun adı dolar, değeri hep artar
İsterim babacığım, isterim!

İLKAY ARMEN SEVMEKTEN KİM USANIR

30 Kasım 2016 Çarşamba

KAHVELİ ÇAĞRI

Kahvem pişti hadi gel
köpükleri taştı gel
içine aşk koyalım
kahve olsun mükemmel

SENDE BULDUM SENDE GÖRDÜM

SENDE BULDUM SENDE GÖRDÜM
Ben şiir yazan gözleri
doğadaki renkleri güzellikleri
gönülde gül açtıran sözleri
sende buldum sende gördüm
Senden aldığım güçle
mutluluğu ve sevgiyi
ilmek ilmek dokudum ördüm
Anladım ki en sonunda
ben seni sevmeden önce
hem sağır hem kördüm
Erhan Tığlı

6 Kasım 2016 Pazar

HALK DÜŞMANI

Kentin yabancısıydım. Bir iş için üç beş gün kalıp gidecektim. Gözüme bir şey çarptı; daha önceki gelişlerimde çok sevildiğini, el üstünde tutulduğunu gördüğüm bir gence bu kez halk düşmanı gibi davranıyordu herkes. Kendi kendime, “Bu genç ne kabahat işledi ki böyle birdenbire gözden düştü” diye düşündüm ve onu dikkatle izlemeye başladım. Parkta otururken bizim halk düşmanının da orada olduğunu gördüm. Birini bekliyordu herhalde. Bir süre sonra beklediği geldi. Güzel bir kızdı bu. Genç onu sevgiyle karşıladığı halde kızın yüzü asıktı. Genç, kızın elini tutmak istedi, kız itti:

“Bırak artık yakamı. Seninle bir daha görüşmek istemiyorum” diye bağırdı. “Bu son buluşmamız. Gidiyorum. Sana hoşça kal bile demiyorum. Çek git!”

Delikanlı şaşırdı:

“Hani beni çok seviyordun, ne oldu, niye değiştin?” diye sordu.

“Fazla soru sorma. Yakamdan düş.”

Delikanlı kızın kolunu tutarak gidişini engellemek istedi:

“Dur bir dakika. Bir açıklama yapmalısın. Gitme, beni böyle bırakma” dedi.

Ortalık bir anda karıştı. Sağdan soldan gelenler, “Bırak ulan kızın yakasını!” diye bağırarak gence vurmaya başladılar. Delikanlı kendini zor kurtardı ellerinden ve arkasına bakmadan kaçmaya başladı. Bu olay hakkında, “Bu genç herhalde adi bir çapkın, ırz düşmanı olmalı. Foyası meydana çıkınca halkın tepkisini çekmiş. Namusuna, ırzına düşkün bir milletizdir biz. Aynı şeyi kendimiz yapsak övünürüz de başkası yaparsa öldürecek kurşun ararız. Karda yürüyüp izini belli etmeyeceksin, yoksa yersin ayvayı” diye bir yorum yaptım.

Rastlantı bu ya, oturduğum kahveye de geldi halk düşmanı genç. Çay istedi, garson duymazlıktan geldi. Genç üsteleyince kızdı, “Sana çay yok bu kahvede!” diye bağırdı. Sonra da, “Kaçırılır mı o be!” diye ekledi.

“Tamam” dedim kendi kendime, “Vergi falan kaçırmış olacak bu namussuz. Ondan sevmiyorlar, nefret ediyorlar kendisinden. Halk bilinçleniyor. Böyle vergi kaçakçıları ayıplanır, toplum dışı bırakılırlarsa kimsenin yüzüne bakamazlar. Kaçacak delik ararlar. Bak o zaman nasıl düzelir memleket, nasıl kalkınırız ve de çağdaş uygarlık düzeyine erişiriz.”

Halk düşmanı çarşıdan geçerken herkes sırtını döndü, yüzüne bile bakmadılar, bakanlar da kin kustular, verdiği selamı almadılar, yere tükürdüler yüzüne tükürür gibi. Herhalde buradaki kişilerin çoğunu dolandırmış olacak bizimki. Yazıklar olsun!

Öğleyin bir lokantada yemek yiyordum. Halk düşmanı geldi. Geldi ama kimse ilgilenmedi onunla. Garsonun birini çağıracak oldu. Garson öfkeyle, “Sattın ulan bizi. Yok sana yemek falan. Çek git buradan!” diye öfkeyle soludu. Elinden gelse bir kaşık suda boğacaktı halk düşmanını.

“Vay namussuz vay! Karaborsa mal satmış galiba bu, garsonu da kandırmış muhakkak. Bozuk malı kaliteli diye yutturdu galiba zavallıya. Garson ‘satmak’ dediğine göre böyle bir şey olmalı. Halk biliyor canım ne yapacağını. Karaborsayı önlemek için karaborsacıları asmaktan falan söz eder kimileri. Ne gerek var asmaya, kesmeye ya da hapiste beslemeye. Bak, nasıl bulmuş pratik çözüm yolunu canım halkım. Hiç konuşmayacak, yüzüne bile bakmayacaksın böylelerinin. Aforoz edeceksin. Toplum içinde toplum dışı kalacaklar. İşte o zaman kalkar karaborsa, düzelir her şey. Güllük gülistanlık olur her yer.”

“Parasıyla değil mi, niye yemek vermek istemiyorsun bana, ne yaptım ben sana?” diye sordu Genç. Garson sesini çıkarmadı ama lokantadakiler hep bir ağızdan;

“Ona yemek verirsen biz de bir daha buraya gelmeyiz” diye bağırıştılar.

“Bu kadarı da fazla” diye söylenerek gence döndüm:

“Sen de başka bir lokantaya gidiver kardeşim” dedim.

“Niye gideyim canım?” diye diklendi genç. “Hem oralarda da böyle karşılamayacaklar mı bakalım! Ağız birliği etmişler hepsi de...”

Acıdım herhalde. Acıdım da hiç düşünmeden ‘kardeşim’ deyiverdim. İyi ki farkına varmadılar; yoksa beni de suç ortağı, dostu falan sanırlar nemelazım. Bir tekme de sen vuracaksın böylelerine. Atalarımız ne demiş; merhametten maraz doğarmış...

“Nereye gidersen git, bizi rahat bırak” dedi bir müşteri. “Seninle aynı ortamda bulunmak istemiyoruz. Defol git bir an önce.  Yüzünü bile görmek istemiyoruz.”

Diğer müşteriler de masaya çatallarını, bıçaklarını vurmaya, “Git, defol git! Bize görünme, bizden uzak dur da ne yaparsan yap” diye homurdanmaya başladılar.

Halk düşmanı dudak bükerek:

“İyi ama daha önce masalarınıza çağırıyor, yemek ısmarlıyordunuz” diye konuştu.

Lokanta sahibi koşarak geldi, genci kolunda tutarak dışarıya sürükledi.

“Yapılır mı bu be bize? Hangi yüzle geldin sen buraya. Çek git, yoksa fena olacak, elimden bir kaza çıkacak. Benden bulma, Allah’ından bul” diye bağırdı.

“Yapılır mı bu?” diye sorduğuna göre, çok ayıp bir şey yapış bu genç. Yörenin adını kötüye çıkarmış. Artık iyice belli oldu. Yüz kızartıcı bir suç işlemiş. Kaçakçılık yaptı, mal stok etti, halkı sömürdü, genç kızları kötü yola düşürdü... Ne bileyim; her türlü namussuzluğu, yolsuzluğu yaptı. Amma da yüzsüzmüş be’ Ben olsam, kimsenin yüzüne bakamam doğrusu.

***

Bir otobüs yazıhanesinin önünden geçiyordum. Halk düşmanının başka bir yere gitmek için bilet aldığını gördüm. Demek, artık burada yaşayamayacağını anlamış, istenmediği bu yerden bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Aslında böylelerine hiçbir yerde hayat hakkı tanımamalıydı. Ama böylesi de iyiydi. Pişman olabilir, gittiği yerde namusuyla yaşar, tövbe ederek tekrar iyi, erdemli insanların arasına karışabilirdi...

Nasıl ve nereden haber almışlar bilmiyorum. Gencin bindiği otobüsün önü mahşer yerine döndü. Kalabalığın arasında kucağı çocuklu anneler bile vardı. Halk düşmanına, şanına(!) layık bir uğurlama töreni yapacaklardı herhalde. Biraz sonra tahminimde yanılmadığımı anladım. Otobüs kalkarken tekeler çalınmaya, çürük yumurta ve domatesler atılmaya başlandı. Kalabalık koro halinde yuh çekiyordu.

Daha fazla dayanamadım. Yuh çekenlerden bir çocuğun yanına yaklaşarak işin aslını öğrenmek istedim. Bu gence niye bu kadar kızdıklarını suçunun ne olduğunu sordum.

Çocuk, “Bu da sorulur mu?” der gibi bana şöyle bir baktıktan sonra konuştu:

“Nasıl kızmayalım be abi?” diye içini çekti, “Hakemin verdiği penaltıyı dışarı attı, takımımızın küme düşmesine sebep oldu.”

21 Ekim 2016 Cuma

Şiirli resimlerimden ya da resimli şiirlerimden bir demet





13 Ekim 2016 Perşembe

İşgaliye Vergisi

İŞGALİYE VERGİSİ...
“Sorma soruşturma, gündem oluşturma merkezinden geliyoruz. Size birkaç soru soracağız. Boş vaktiniz var mı?”
“Pek boş vaktim yok ama sorun bakalım.”
“Aşk hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Şarkıda belirtildiği gibi, aşk eski bir yalan, Âdemle Havva’dan kalan.”
“Hiç âşık oldunuz mu?”
“Çok şükür olmadım.”
“Niye şükrediyorsunuz?”
“Cinayetler aşk yüzünden işlenir çoğu kez. Gençler anne babalarıyla aşk yüzünden bozuşur, aşk yüzünden intihar ederler. Aşk yuvaları bozar, karı kocayı birbirine düşman eder. Aşk evliliklerinin çoğu ayrılmayla sona erer. Geçenlerde bir iş adamı bir kadına tutuldu, gece gündüz onu düşünmekten işini ihmal etti ve iflas bayrağını çekti...”
“Kitap okuyor musunuz?”
“Böyle bir kötü alışkanlığım yoktur. Okuyup da ne olacak ki? Okuyanları görüyoruz işte! Çoğu işsiz ya da hapiste çile dolduruyor. Okumanın sürünmektir sonu.”
“Müzik, resim gibi güzel sanatlarla ilgilendiniz mi?”
“Sanat karın doyurmaz. Benim böyle boş şeylerle ilgilenecek boş vaktim yoktur.”
“Hiç ağaç dikip çiçek yetiştirdiniz mi?”
“Parayı verdikten sonra istediğin ağacı, çiçeği satın alabilirsin. Böyle şeyler yapacak işi olmayanlar, emekliler, köylüler içindir. Ben köyden kente göçtüm, işim gücüm var.”
“Doğayı kirletenlere engel oluyor musunuz?”
“Başımı belaya mı sokayım canım.”
“Toplumsal ve politik olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz?
“Beni düşünce suçu işlemeye mi teşvik ediyorsunuz?”
“Böyle bir amacımız yok. Sadece fikrinizi öğrenmek istemiştik.”
“Külahıma anlat onu sen! Ne demişler: düşünen kafalara tehlikeli fikirler üşüşür, büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi düşünür. İşte o kadar!”
“Gezi...”
“Gezi olayları konusunda yorum isteme benden, buz gibi soğurum senden!”
“Ben sadece gezip dolaşmayı sever misiniz, nereleri gezdiniz diye soracaktım”
“Sana ne bundan?”
“Candan bir arkadaşınız, dostunuz var mı?”
“Eskiden mahalle, okul, askerlik arkadaşlarım vardı. Şimdi hiçbiriyle görüşmüyorum. Zaten bu dünyada dostluk, arkadaşlık kalmadı artık. Herkes çıkar peşinde, para pul derdinde.”
“Sorularınız bitti mi, sonuç ne?”
“Sorular bitti. Bu sonuca göre işgaliye vergisi ödeyeceksiniz.”
“Niyeymiş o?”
“Niye olacak, bu dünyayı boşuna işgal ettiğiniz için!”
ERHAN TIĞLI
*************
Erhan Tığlı

11 Ekim 2016 Salı

PENCERE...

Su gelir akar gider
taşları yıkar gider
dünya bir penceredir
her gelen bakar gider


6 Ekim 2016 Perşembe

Baba ile Oğul Fıkraları


BABA ile OĞUL

 

*Çocuk koşarak babasının yanına geldi, “Baba! Baba!” diye bağırdı, “Annem yüzünü Kızılderililer gibi boyamaya başladı. Savaşa hazırlanıyor galiba. Dikkat et!”

          • **

*Çocuk, babasına, “Baba, kadınlar gözlerini niye boyuyorlar?” diye sordu.

Babası içini çekerek konuştu,  “Erkeklerin gözlerini boyamak için.”

                                                           **

*Baba, oğluna öğüt veriyordu: “Hayat deniz gibidir oğlum. Dış görünüşüne aldanma sakın. Dikkat etmezsen boğulursun. Kadınların güzelliklerine de kanma ha! Ne yılandır onlar…”

Oğul dudak bükerek, “ İyi ama baba, daha önce denize düşen yılana sarılır, diyen sen değil miydin?” dedi.

                                                           ***

*Çocuk, babasına bir kardeş istediğini söyledi. Baba, “Annene söyleyeyim öyleyse” dedi.

Çocuk itiraz etti, “Hayır, söyleme baba. Anneme sürpriz yapalım.”

                                                           ***

Çocuk, babasına, “Düğünde erkekler niye siyah, kadınlar niye beyaz giyiyorlar acaba?”

Baba, “Niye olacak? Kadını kocanla iyi geçinemezsen kara günler seni bekliyor, erkeği de karına iyi davranırsan ak günlere kavuşursun, diye uyarmak için…”

***

27 Mayıs 2016 Cuma

Bal Arısının İğnesi

Sevgimin bal arısını konduracağın
güzelliğinin çiçeklerine
Sakın arımın kuyruğunda iğnesi var diye ürkme
o iğne haset kişilerden ve kem gözlerden
güzelliğini korumak içindir


20 Mayıs 2016 Cuma

13 Mayıs 2016 Cuma

AŞKlı Sözler, Dey-işler

Aşk sevgilide başkalarının göremediği güzelliği ve kendine özgü özelliği görmek; bencilliğin, çıkarcılığın defterini dürmektir.
***
Seven kişinin yaşı aşkının yaşı kadardır
***
Aşk nerede?
güzelliklerin yolunu gözlüyor pencerede
Aşk nerede?
boğuldu bencillik adlı derede...


9 Mayıs 2016 Pazartesi

Yozlaşan Dilimiz

VAY DİLİM VAY!
Çıktı dilimizde kocaman bir sivilce
Kültüre özenti ve yozluk gelince
Kendimi Amerika’da sandım
Çarşı pazardaki ta-belaları görünce
Cinler tepeme çıktı
Çocuklar oley diye sevinince
Derin bir of çektim
Bebekler bile bay bay deyince!
Erhan Tığlı
^^^^^^^^^

Dmitri Shostakovich - The Second Waltz

1 Mayıs 2016 Pazar

YARİN GELİŞ VE GÜLÜŞÜ

YÂRİN GELİŞİ ve GÜLÜŞÜ

Yârimin gelişiyle
Yakamoz gülüşüyle
Bal arıları kondu
Çiçeğimin dalına
Aşkının balı doldu
Gönlümün kovanına

%%&&****%%&&


26 Nisan 2016 Salı

Çiçeklenen Yürekler

ÇİÇEKLİYOR YÜREĞİMİZİ
OZANLARIN DOST IŞIKLARI
Ozanların yediveren elleri
Dur diyor kötülüklere çirkinliklere
Ama kovanımızı yağma etmeye kalkan
Katran karası şer böcekleri
Görmezlikten geliyor balını
İğnesine takıyorlar kafalarını
Ama ne kadar tutsalar da
Dört duvar arasında
O kadar çok yayılır dört bir yana
Sesi nefesi bahar yeli
Söndüremez ışığını karanlık adamlar
Deniz feneri olur yıldızlı gözleri
Erhan Tığlı

14 Nisan 2016 Perşembe

SEvgi ve DOSTLUK

Sevgi ve dostluktur
gönlümüzün doktoru
bahçemizi kuraklıktan kurtaran
mutluluk yağmuru
Onunla yoğrulur güzelliklerin hamuru
o temizler benliğimizdeki tozu çamuru

8 Nisan 2016 Cuma

Güldüren Düşündüren Fıkra

Köylü doktora muayene olur. Doktor ilaç yazar, "Bunlar süpozituardır, makattan kullanacaksın" der.
Köylü anlamaz ama sormaya çekinir, köyde sorar soruşturur, kimse bilemeyince muhtara danışır, o da bilemez ve doktora telefon eder.
 "Anüsten alınacakmış" der.
Köylü gene anlamaz, doktora bu sefer kendisi telefon eder.
Doktor öfkeyle "Kıçına sok kıçına!" diye bağırır.
Köylü mahcup olur, "Tuh be! Doktor beyi kızdırdım. Yazıklar olsun bana" diye söylenir.

O öyle demiş ama yabancı dille konuşmayı, yazmayı marifet sananlar utanmalı değil mi?

Melek Kırıcı'nın Kaleminden:                                           Biz b...

Melek Kırıcı'nın Kaleminden:


                                          Biz b...
:                                            Biz bir muma benzeriz, kendimiz yok oldukça çevremizde ışık veririz

6 Nisan 2016 Çarşamba

şablon

Bumerang - Yazarkafe

29 Mart 2016 Salı

KİTAPLI BİLMECE

KİTAPLI BİLMECE

            Baba okumayı çok severdi ama oğlu hiç kitap okumazdı. Baba oğluna kitap sevgisi aşılamak için ne yaparsa yapsın olmadı. Günlerden bir gün elinde bir kitapla geldi. Kitabı oğluna uzatarak: “Bu kitabı okursan sana yüz lira vereceğim” dedi.
            Delikanlı kitabı aldı ama okumayı sevmediği için bir kenara fırlattı.
            Birkaç gün sonra da, “Babam okuyup okumadığımı nasıl olsa anlamaz”  diye düşünerek onun yanına geldi, kitabı okuduğunu söyledi, babasından vereceğini söylediği yüz lirayı istedi. Baba kitabı şöyle bir karıştırıp oğlunun kitabın kapağını bile açmadığını anladı.
            Baba çocuğunun kitabı okumadığını acaba nasıl bildi?
                                               ***

YANIT: Çünkü babası kitabın arka sayfasına yüz lira koymuştu. Oğlu kitabı okusaydı oradaki parayı görür, babasından istemezdi.


28 Mart 2016 Pazartesi

GÜZELLİK ÇEŞMESİ

GÜZELLİK ÇEŞMESİ
Profesör İ. Hakkı Baltacıoğlu, öğrencilerine Sultanahmet Çeşmesi’nin güzelliğinden söz ediyormuş. Biri ayağa kalkmış,”Efendim, ben o çeşmeyi inceledim ama sizin söylediğiniz güzellikleri göremedim “. Profesör ona kitap okuyup okumadığını, güzelliklere düşkün olup olmadığını sormuş. Hepsine de hayır yanıtını alınca acı acı gülmüş. “Boşuna uğraşmayalım, demiş. Ne ben sana bu çeşmenin güzelliğini anlatabilirim ne de sen anlayabilirsin.
İşte burada olduğu gibi gönül gözü kör kişiler her gün önünden gelip geçtikleri güzelliklerin farkına varamadıkları gibi, doğanın doğal güzelliklerin kirletilmesine, bahçeli evlerin yıkılıp apartman yapılmasına aldırmazlar.
Çevreyi temiz tutmak, doğayı korumak akıllarına gelmez. Onlar için önemli olan güzellik değil, bu güzelliğin kaç para ettiği, ne kadar çıkar sağlayacağıdır.
Güzellikleri özümsemeyen bu tür kişilere insan gözüyle bakmayalım, güzelliklerimizi yok etmelerine, kirletmelerine engel olalım.
HİÇ KESİLMESİN MUTLULUK ÇEŞMEMİZİN SUYU VE KURUMASIN GÜZELLİK ÇİÇEKLERİMİZ ÖMÜR BOYU.
ERHAN TIĞLI


21 Mart 2016 Pazartesi

GÖNÜL SAZI

Güzelliklerin yediveren gülü
benliğimizde kök salmazsa
içimizde sevgi ve saygıya yer kalmazsa
tadı olmaz ne baharın ne yazın
akordu bozulur
gönüllerdeki sazın
***
Birini işaret ederek suçlarken işaret parmağımız onu
diğer üç parmağınız ise sizi gösterir...
***
Sürüden ayrılanı kurt kapar diye kendi başına bir şey yapmaya çekinenler
koyun olmayı ve sürünün bir üyesi olmayı kabullenmişlerdir...
***
Sevgi içinde her rengi barındırır
bizi kirden, pastan, bencillikten arındırır


19 Mart 2016 Cumartesi

DOMUZLA İNEK...



Adam çok zengindi ama cimri olduğu için çevresinden sevgi ve saygı göremiyordu. Bir bilgeye ne yapması gerektiğini sordu. Bilge ona şu örneği verdi: Domuz,insanların kendisini hiç sevmediğini söyledi, ineğe dert yandı; "İnsanlara ben senden fazlasını veriyorum. Etimi yiyorlar, derimden ayakkabı, kılımdan fırça yapıyorlar. Dişlerim bile işe yarıyor ama gene de kimseye yaranamıyorum" dedi. İnek acı bir gülüşle, "İyi ama insanlar bunları senden öldüğün zaman alabiliyorlar, ben sağlığımda veriyorum sütümü" diye konuştu...

18 Mart 2016 Cuma

Güzellikler, mutluluk veren Özellikler

Balık denizde güzel
kelebekler çiçekte
Güller açar sevginin
yeşilinde alında
Erdemli kişilerin
bülbül öter dalında

17 Mart 2016 Perşembe

Korkma!

KORKMAYAN VAR MI ACABA?

            O kadar çok şeyden korkuyoruz ki, saymakla bitmez. Çocukken öcüden, iğneciden korkarız. Daha doğrusu anne babamız işin kolayına kaçarak bizi korkutup rahat ederler. Okula gideriz; öğretmenlerden, sınavlardan, sınıfımızı geçememekten korkarız. Okulu bitirince korkularımız bitmez, çoğalır aksine. “Biri bitmeden öbürü başlar, bıktım illallah!” deriz ama bir türlü peşimizi bırakmaz korku. “ Peşimi bırakın artık, muhitimize geldik. Görenler yanlış düşünebilirler” diye feryat ederiz, gene de kurtulamayız bu yapışkan sinekten.
            Gelecek korkusu, iş bulamamak korkusu, iş bulsak bile patron, müdür korkusu, işten atılma, azarlanma korkusu, evde kalma korkusu birbirini izler. Severiz, sevdiğimiz tarafından reddedilme korkusuna kapılırız. Evleniriz, bu sefer geçim korkusu başlar...
            Korkulu deyim ve sözlerimiz pek boldur. Korkulu rüya görmektense uyanık durmalıdır. “Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork” der atalarımız. Dostlarımız bizi, “korkma, arkanda ben varım” diye yüreklendirirler. Korkunun ecele faydası yoktur. Korkak bin kere ölür, cesur bir kere. Korkak bezirgân ne kâr eder ne ziyan. Bir Danimarka atasözüne göre, “korku ne kadar büyük olursa, tehlike o kadar yakınlaşır.” Alain, “Dünyada en korkulacak insan bunalan insandır”, Voltaire ise, “Korku suçu, suç da cezayı doğurur” diyor. “Ölmüş eşek kurttan korkmaz” deriz ama korkularımızı engelleyemeyiz...
            Kadın fareden korkar, fare kediden, kedi yaramaz çocuklardan korkar. Çocuk babasından korkar, baba karısından. Birkaç fıkra anlatalım da korkunuzu biraz hafifletelim.
            Çocuk korkuyla babasının yanına koşar. Baba korkusunun nedenini sorunca şöyle der: “Annemi makyajsız gördüm de...”
            Bir başka fıkra da şu: Çocuk sinemada Kızılderililerin savaşa giderken yüzlerini boyadıklarını öğrenir. Derken bir gün annesini aynanın önünde makyaj yaparken görür, korkuyla babasının yanına koşar, onu uyarır, “Baba, dikkat et, annem bizimle savaşa hazırlanıyor” diye bağırır.
            Bir türküde kadın sevgilisine şöyle sesleniyor: “Gece gelme gündüz gel, horozdan korkan oğlan!” Kimi erkekler bir kadına tutulmaktan, ona kul köle olmaktan korkarlar, başlarına böyle bir şey geldiği zaman paniğe kapılırlar.
            “Korkma!” diye başlar İstiklal Marşımız. Korkusuz, cesur bir millet olarak tanınırız dünyada, “Gözümü budaktan, sözümü dudaktan sakınmam” diye övünürüz ama eğitimimiz korkuya, şiddete dayanır. Bu yüzden küçük yaştan fobiler edinir, gölgemizden bile korkarız. Başımıza bir şey gelecek diye ödümüz kopar. Baskı, vehim korkudan doğar. Bu yüzden diktatörler korkularını bastırmak için despotluğa başvururlar, hakkı uyaran yazılar yazan şair ve yazarlara düşman kesilirler.
            Korkularımızla savaşmalı, şu gerçeği aklımızdan hiç çıkarmamalıyız; Korku savaşında berabere kalmak yoktur; sen onu yenemezsen o seni yener.
            Cahil cesareti diye bir şey vardır. Bilgisiz kişiler pek korkmazlar ama aydınlar korkaktırlar. Aziz Nesin bu olaya çok kızmış, “Ah Biz Ödlek aydınlar” diye bir kitap yazmıştır. Goethe şöyle diyor: “Kim daha korkak? Karanlıktan korkan çocuk mu, yoksa aydınlıktan korkan büyük mü?” Buradaki “büyük” sözcüğünün yerine politikacıyı koyabiliriz. İktidardaki politikacılar her zaman aydınlardan korkarlar, onların eleştirilerine dayanamazlar.
            Okay Gönensin, “Çok Korkuyoruz, Çok” adlı yazısında korkularımızı şöyle sayıyor: “Avrupa Birliği görüşme tarihi vermeyecek diye korkuyoruz. Dışlanacağız, Avrupa’nın dışında kalacağız diye korkuyoruz. Avrupa Birliği görüşme tarihi verecek diye korkuyoruz. Çünkü görüşme tarihi verilmesi demek, yine bir sürü ev ödevi verilmesi demek, yine bir sürü ev ödevinin zamanında yapılması zorunlu demek.
            IMF para vermeyecek kredi muslukları tıkanacak, batacağız diye korkuyoruz. IMF’in her kredi için yeni isteklerde bulunmasından daha çok korkuyoruz.
            Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulacak diye korkuyoruz (...)
            Kıbrıs’ın elimizden gitmesinden korkuyoruz (...)
            “Son Türk devleti” parçalanacak, yok olacak diye korkuyoruz (...)
            Vatandaşlarımızdan korkuyoruz. Fazla hakka sahip olan vatandaşlarımızın bu haklarını kötüye kullanacağından korkuyoruz. Kitaplardan korkmaya devam ediyoruz. Kitap okuyanlardan korkuyoruz (...) Farklı fikirlerden korkuyoruz. Her farklı fikrin başka ve kötü amaçla ortaya atıldığına inanıyoruz, bu fikir sahibinin kesinlikle karanlık emelleri olduğuna inanıyoruz ve korkuyoruz. Üniversitelerin kendi kendilerini yönetmelerinden korkuyoruz...
            Yerel yönetimlerin fazla hak ve yetki sahibi olmalarından korktuğumuz gibi, “merkezden uzak” yerel yönetimlerin yetkilerini kötüye kullanacağından korkuyoruz.
            Paylaşmaktan korkuyoruz. Paylaştığımız her yetkinin bizden bir şey eksilttiğine inanıyoruz ve korkuyoruz.
            Sorumluluktan korkuyoruz. Herhangi bir başarısızlığın sorumluluğun almamak için her şeyi yapıyoruz, hep idare ediyoruz, sorumluluk almak mecburiyeti doğunca da korkuyoruz.
            Bir Latin atasözü şöyle diyor: Korkularımız her zaman tehlikelerden çoktur.”
            Yazarımız unutmuş. Sağcılar komünizm geleceğinden, solcular faşizmden, laikler şeriatçılardan, dindarlar dinsizliğin alıp yürüyeceğinden, sade vatandaşlar ise hepsinden korkuyorlar...
            W. Shakespeare bu konuda bakın ne diyor:
            “İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.
            Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
            Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
            Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
            Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
            Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
            Unutulmaktan korkuyor, dünyaya bir şey vermediği için.
            Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.”
            Tarlamızı, bahçemizi kuşların saldırılarından korumak için korkuluk dikeriz. Kimi insanlar korku sözcüğünden türetilmiş “korkunç” sözcüğünü yanlış kullanıyorlar; bir şeyi çok beğendiklerini anlatmak için “korkunç güzel” diyorlar. Güzel şey nasıl korkunç olabilir?
            Uygarlık geliştikçe korkularımız azalacağına daha da çoğalıyor nedense. AİDS ve kanser hastalıkları artmakta, çevre kirlenmekte, ozon tabakasındaki delik, küresel ısınma, globalizm, çarpık kentleşme, erozyon yüzünden geleceğimiz karanlık gözükmektedir.
            Anarşi, terör, maganda ve zontalar, trafik canavarı bizi o kadar korkutmuştur ki, sokağa çıkmaya çekinir olduk. Eşimiz, çocuğumuz eve biraz geç kalsa merak ediyor, başına bir şey gelmese bari diye dua ediyoruz. Kim vurduya gitmek, serseriler, kapkaççılar, serseri kurşuna kurban gitmek ve İSKİ çukuruna düşmek var işin ucunda...
            Kimi bilim adamları, hocalar ve politikacılar korkutmayı çok severler; ne kadar çok korkuturlarsa o kadar sözlerinin dinleneceğini, saygınlık kazanacaklarını sanırlar. Onların sözlerine bakacak olursak gecemizi gündüzümüzü korku içinde geçirmemiz gerekiyor. Depremler, sel felaketleri birbirini izleyecek, savaş çıkacak, Türk-Kürt, Alevi- Sünni çatışması çıkacak, kıyamet kopacaktır.       
            Korku kötü bir şeydir ama işe yaradığı yerler de vardır. Korku bizi gevşeklikten, aşırı iyimserlik ve hayalcilikten kurtarır, uyanık tutar. Yanlış bir şey yapmaktan korkanlar her şeye dikkat eder, adımlarını hesaplı atarlar, çukura, kuyuya düşmezler. Kötülerin gözü korkutulmalıdır ki, bize zararları dokunmasın. Cehennem korkusu birçok suçu, günahı önler.
            “Ayıp, günah olmasaydı/ Defterimiz dolmasaydı/ Herkes birbirini yerdi/ Cehennemden korkmasaydı...”
                        ***Erhan Tığlı***


           

16 Mart 2016 Çarşamba

Gülmenin Gülüşmenin Önemi

Ayşe Kulin, HAYAL adlı kitabında "Birlikte gülebilmek, bence bir sır paylaşmaktan bile daha önemlidir sıkı bir dostluk için" diyor. İşte ben de sıkı dostluklar kurmak ve dostlukları yeşertmek, çiçeklendirmek için bu grubuma ve bloguma Gülelim Gülüşelim Mutluluğu Bölüşelim adını verdim.
www.erhantigli.blogspot.com