25 Mayıs 2013 Cumartesi

Şarkı:Ömrümce Hep adım adım...






İstanbul'un Yeni Adları

 İSTANBUL"un semtleri için önerilen isimler belli oldu :
* Acıbadem............Hacıbadem * Avcılar.................Hacılar * Bağlarbaşı...........Bağlabaşını * Bebek..................Nurtopu * Çarşamba............Cuma * Doğancılar...........Erdoğancılar * Fatih.....................Vahdettin * Fındıklı.................Zındıklı * Habipler................İmamhatipliler * Harbiye.................Takıyye * Harem...................Namahrem * Haydarpaşa..........Haşama * İkitelli.................... İkifesli * Kandilli..................Ampullü * Kartal....................Deve * Kasımpaşa............Tayyippaşa * Kızıltoprak.............Yeşiltoprak * Mahmutpaşa..........Mahmuthoca * Merter....................Mehter * Moda.....................Tesettür * Nişantaşı................Nurtaşı * Salıpazarı.............. Cumapazarı * Sarıgazi................. Sarıklıgazi * Tarabya................. Takunya * Ulus.........................Ümmet *Unkapanı............... Unakıtanı

21 Mayıs 2013 Salı

BÜYÜLEYEN ŞİİRLER

“BÜYÜ”LÜ ŞİİRLER




Yazar, ozan Erhan Tığlı 1941 Nazilli doğumlu olup onlarca yapıtıyla üretkenliğini kanıtlamaktadır. Yeni yapıtı “BÜYÜ”de coşkulu, düşündürücü şiirleriyle ilgi çekmektedir...

Ozan, içtenlikle, açıklıkla yazdığı şiirlerde güzelliği yakaladığını kanıtlıyor. Sevgili ararken alın terini, emeği, doğayı kucakladığın anlıyoruz. İlkyazla gelen güzelliğin ayırtına varırken: “Saklambaç oynar böcekler/yaşamak şiire dönüşür/...Doğanın neşesi bahar/Bahar hayat bulur çocuklarla”(s.7) der. Hüzünle arası iyi değildir. “Hüzün çekil git başımdan/yükünüzü çekemiyorum” (s.7) diye seslenir ve mutluluğunu doğada aramaya çıkar. Kitabına ad olan “Büyü” şiirindeki çocuğa seslenişi de anlamlıdır: “Büyü çocuğum büyü/Çek yalanın üstünden/Aldatıcı kara örtüyü/Büyü çocuğum büyü/Kur güzelliğe köprüyü/Çözülsün karanlık büyü...” (s.10). Ozan şiire öyle güvenir ki, dünyanın şiirle güzelleşeceğini vurgular ve doğruya iyiye güzele çağırır insanları: “Hadi dostlar el ele verelim gelin/Evrenimizde şiirler şarkılar essin/Yakamoz düşünceler/Gökkuşağı duygularla/Yaşamayı edelim gelin/Doruğuna çıkalım hep birlikte/Doğrunun iyinin güzelin/Sımsıcak bir sevda soluğuyla/Türküleşsin dünya...” (s.12-13). Ozan yaşamanın şaha kalkmasını, sevinçlerin kanatlanmasını, güneşin doğmasına bağlar.

Erhan Tığlı, şiirlerinde uyaklara, iç seslere özen gösterirken yalın, açık bir dil kullanır. Şarkının, türkünün sesini duyar gibi oluruz onun şiirlerinde: “Öyle bak öyle bak ki gözlerime/ Gözlerin gözlerimde iz bıraksın.// Öyle sev öyle sev ki beni/Gönlüm gönlünde iz bıraksın...” (s.16). “Gece Bulut Olmuştu” şiirinde, bir yerde, Edip Cansever’i anımsıyoruz: “...Adam gönlündeki kadehe yalnızlığını, kimsesizliğini/Çaresizliğini koyuyor koyuyor koyuyordu/Kadeh bir türlü dolmuyordu/O, içkiyi değil, kadeh onu içiyordu...” (s.18). Özlemlerine ateşböcekleri kona ozan, İstanbul sevgisini, sevgilisiyle bütünleştiriyor. “İster” şiirinde şöyle diyor: “Mide açsa yemek ister/Mutlu olmak emek ister/Gerçekleri gören çoktur/ Söylemeye yürek ister”(s. 25)...

Ozan aydınların sorumluluklarını bilmesini ister ve Rıfat Ilgaz’ı anımsatarak “Aydın mısın” diye seslenir ve dünyanın çiçeğe uzanan ellerle, sevilerle, barışla güzelleşeceğini vurgular, özveriye, erdeme önem verir. Barış estiğinde her şeyin iyi olacağını muştular: “...Ben esince gül açar özgürlük/Çiçeklenir insan kardeşlerim/Uyanır derin uykularından/Pırıl pırıl sabahlara/Ben doğunca uçmaya başlar kuşlar/Başlar aydınlık bir yolculuk/Erdem özveri ülkesine...” (s.39). Şiiri, sanatı seven insan, yalnızlığını kolay yenecektir, gönlüne yıldızların yağdığını görecektir. Ozan, bu duygu ve düşüncelerle sürdürür şiirini, önemli saptamalarda bulunur, sevinin gurbetinde dolaşır durur, seviyi arar: “Aşk, sevenlerin kalbinde/Bülbülün gülünde/Şairin şiirinde/Çapkınların ise sadece dilindedir...” (s.53).

Sevdiğini düşünürken göle ceylan indirir, kuşlar konar gölünün çiçeklerine. Sevgiyle, seviyle Kaanlıkların aydınlanacağını vurgular. Umut renkli sabahlara uyanırken, güneşin her zaman doğacağını da muştular insanlığa. Ölümün bile ölmesini ister ki o zaman “...Bir ölsen ölüm/Sevinçten öleceğiz!” diye seslenir.

Ozan, yazar Erhan Tığlı, insanı kucaklayan, sevindiren, mutlu eden, yaşama sevincini çoğaltan şiirler yazıyor. “BÜYÜ”deki şiirleri herkes okumalı demekten alamıyoruz kendimizi.

(Büyü- Erhan Tığlı, Şiir, Tay Dergisi yayınları, Karabük, 1.baskı, Ocak 2013, 80 s.)

Hasan Akarsu

Türk Dili Dergisi Sayı:156 Mayıs- Haziran 2013-





16 Mayıs 2013 Perşembe

AĞIZ TADI

AĞIZ TADI




Veli Aydınlık, Aydın’ın dağ köylerinden birinde yaşıyordu. Toprakları kurak ve çorak, kendisi de yoksul olduğu için her ay Aydın iline çalışmaya gider, orada aylarca kalır, yeterli para kazanmadan gelmezdi. Gene her zamanki gibi çalışmaya gitmiş, kışın geçinecek kadar para kazandıktan sonra köyüne geri dönmüştü. Dönmüştü ama bu hiç de kolay olmamıştı. Saatlerce bir kamyonun kasasında yolculuk yapmış, eğri büğrü yollarda sarsıntıdan içi dışına çıkmış, kemikleri sızlamıştı. Üstelik kamyoncu onu yol ayrımında bırakmış, oradan köyüne gelebilmek için, sırtındaki yükle bir saat yürümek zorunda kalmıştı. Gece yarısı olmuştu. Hırsıza uğursuza çatmamak için hızla yürüyor, bir an önce evine varmak için can atıyordu.

Köye gelince kimseye görünmemek için ceketinin yakasını kaldırdı, kasketini öne eğdi. Kimseye laf anlatacak dermanı ve vakti yoktu. Kendini bir an önce yatağa atmak, yorgunluğunu gidermek istiyordu. Derken zor zahmet evine vardı, kapıyı çaldı. İçeri girer girmez aceleyle soyunup dökündü. Canının çektiği sıcacık çorbasını kaşıkladıktan sonra hemen yatağına uzandı. Çok geçmeden horul horul uyumaya başladı.

Karısı onu çok özlemişti, gelmesini iple çekiyordu. Bir tıkırtı olsa heyecanla kapıya bakıyordu. Kocası gelmişti ama hayal kırıklığına uğratmıştı kendisini. Demek ki o, kendisini pek özlememişti. Sorduğu sorulara evet, hayırdan başka bir yanıt vermiyor, pek yüzüne bakmıyordu. Hele kocası çok uykusu olduğunu söyleyip kendini yatağa atınca ne yapacağını bilemedi, eli böğründe kalakaldı. Sıkıntısını dağıtmak için dışarı çıktı, inek sağmaya gitti. İnek, sütü sağılırken huysuzluk etti. Kadın öfkesini ondan çıkardı, sırtına bir şaplak indirdi:

“Rahat dur bakayım. Canımı sıkma!” diye bağırdı.

Komşusu merakla başını uzattı, ne olduğunu sordu. Kadın asık suratla konuştu: “Aydın’dan dayı geldi

Dayı değil, ayı geldi!”

***

Ertesi günü öğleye doğru uyandı Veli Aydınlık. Uykusunu iyice almış, yorgunluğunu gidermişti. Karısını ortalarda göremeyince bahçeye çıktı, tatlı bir gerinişten sonra yüzünü yıkadı, kurulandı, “İnsanın kendi evinde olması, kendi yatağında uyanması başka oluyor canım” diye mırıldandı. “Elin yatağı kuş tüyünden bile olsa diken gibi batıyor insana. Ekmek parası kazanmak için gurbete çıkmak zorundayız. Ne yapalım? Bunu da bulamayanlar var.”

Güneş hoş geldin diye parıldıyordu. Çiçekler karşılama töreni yaparcasına allı yeşilli sıralanmışlardı, ayvalar özlemle sararmışlardı, narların ağzı kulaklarındaydı. Bahçede çalışan karsına gülerek el salladı, onu yanına çağırdı:

“Günaydın, hayırlı sabahlar, diye bağırdı. Ne yapıyorsun orada hamarat hatun! Gel yanıma biraz. Bu ne çalışkanlık böyle?”

Karısı akşamki soğukluğun etkisiyle:

“Ne günaydını bu? Akşam olacak neredeyse” diye somurttu. “Ne yapayım, çalışıyorum. Çalışmazsak aç kalırız sonra.”

“Sen çalışıyorsun da ben boş mu duruyorum, dedi Veli Aydınlık. Açlık dedin de aklıma geldi. Ben acıktım yahu! Senin tarhana çorbana hasret kaldım aylardır.”

Kadın çapayı elinden bıraktı:

“Demek aç olduğun için çağırıyorsun beni yanına. Bana değil de, tarhana çorbama hasret kaldın öyle mi? Alacağın olsun senin!” diye homurdandı.

Veli dikkatle karısının yüzüne baktı:

“Ne o, yüzünden düşen bin parça. Gözden ırak olunca, gönülden de mi ırak olduk yoksa?” diye sordu.

“Onu sana sormalı” dedi karısı. “Neydi dün geceki halin?”

Veli Aydınlık içini çekti:

“Sorma, dedi. O kadar yorgundum ki, kimseyi görecek halim yoktu. Ucuz olsun diye, bizim tarafa gelen bir kamyonla geldim. Kamyoncu daha ileriye gittiğini söyleyip beni yol ayrımında indirdi. Sırtımdaki yükle bir saat de yaya yürümek zorunda kaldım. Ayaklarıma kara sular indi. Her tarafım dökülüyordu. Kusura bakma.”

“Akşam söyleseydi ya bunu. Ben de çalıştığın yerlerde başka birini buldun, beni beğenmez oldun sanmıştım. Kıskançlıktan uykum kaçtı, sabahı zor ettim.”

“Dediğim gibi, yorgunluktan ağzımı açacak halim yoktu. Gözüm yataktan başka bir şey görmüyordu” diyerek karısını okşadı Veli. “Hiç öyle şey yapar mıyım ben? Aşk olsun! Senin yerini kim tutabilir ki. Oradakilerin hepsi boyalı bebek, senin sadeliğin hiç birinde yok. Gözleri de bizim gibi çulsuzlarda değil, arabalı, evli, bol paralı beylerde paşalarda.”

Kocasının bu sözleri kadının hoşuna gitti. Sevinçle sofrayı topladı.

“Bulaşıkları şimdi yıkama. Sonra yıkarsın” dedi kocası.

“Niye?”

“İşimiz var seninle.”

“Ne işiymiş bu?”

“Anlarsın ya! Hadi yatağı hazırla. Orada anlatayım sana ne işi olduğunu.”

“Gündüz vakti o iş olur mu, geceyi bekleseydin ya.”

“Bir dakika bile bekleyemem. Seni ne kadar özlediğimi anlayıver gayri.”

Yatağın başına gelince Veli hemen karısına sarıldı.

“Dur, ne yapıyorsun? Daha yatağı hazırlamadım. Hem bir gelen, gören olur.”

“Demek ki sen beni benim seni özlediğim kadar özlememişsin.”

“Hiç öyle şey olur mu? Gece gündüz hep seni düşündüm.”

“Öyle olsa böyle naz etmez, ipe un sermeye kalkmazdın.”

Kocasının bu sözü üzerine kadın direnmeyi, bahane üretmeyi bıraktı. Yatağa soluk soluğa düşüverdiler. Mercimeği fırına verdiler, samanlığı seyran ettiler...

Bir süre sonra kadın inek sağmaya gitti. İnek gene huysuzluk etti ama bu sefer kızmadı ona. Hayvanın budunu okşadı, “Rahat dur bakayım kınalı kızım!” dedi.

Meraklı komşu , “ Bakıyorum da yüzünde güller açıyor. Ne var, ne oldu?” diye sordu.

Kadın, ağzı kulaklarında, bülbül gibi şakıdı:

“Aydın’dan kadı geldi

Ağzımın tadı geldi!”











14 Mayıs 2013 Salı

AYNAMIZ KIRIK...

AYNAMIZ KIRIK




İnsanlığımızı yansıtan bir aynaydı aşk

Kırdılar

Yerine bencilliklerini koydular

Görmesin göstermesin diye içyüzümüzü

Gözlerini oydular

Sinirlerine dokundu

Saflığı duruluğu

Güzelliğini soydular

Enginlere yelken açan özgürlükleri

Dev aynalı apartmanlara sığdırdılar!

**

Bilmem bu işten(!?)

Ne umdular ne buldular...

ERHAN TIĞLI

erhantigli@mynet.com

******************