ÖĞRETMEN mi HOCA mı?
Eskiden, bilgi öğreten anlamında “muallim” denirdi öğretmenlere. Sonra öğret kökünden öğretmen türetildi, öğretmen denilmeye başlandı. Hoca sözcüğü ise geçerliliğini koruyor. Her ne kadar, Hayat Bilgisi dizisindeki öğretmen, kendisine “hocam” diyen öğrencilerine kızıyor, “Hoca camide” diyorsa da hoca demekten vazgeçmiyor çoğu kişiler. Hakemlere de hoca deniliyor, antrenörlere, teknik direktörlere de. Gençler yarı şaka yarı ciddi, birbirlerine “hocam” diye sesleniyorlar kimi zaman, gerçek hocalarla dalga geçercesine.
Hocalarla ilgili birçok fıkra, özdeyiş, atasözü, deyim vardır. Anadolu’da, “kızı kıymetli olan kocaya, oğlu kıymetli olan hocaya vermez” denilir. Bir atasözümüz, “hocanın vurduğu yerde gül biter” diyor. Platon’a göre, “nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi” olmak gerekir. Byron, “acı, akıllı adamların hocasıdır” diyor. Moliere, aşkı en büyük hoca olarak niteliyor. Bir türkümüz, “Mektebin bacaları, ders verir hocaları” diye başlıyor...
On beş yirmi yıl önce bir köye gitmiştim. Orada bana hoca diye seslenmelerine bakarak karım, “bunlar senin öğretmen olduğunu nereden biliyorlar” diye sordu. Ben de, “alnımda yazıyor herhalde” diye güldüm. Konuşmalarımızı duyan bir köylü, “Biz, saygı duyduğumuz kişilere böyle deriz” dedi. İçimden, “keşke bu saygıyı hoca sözcüğünün dillerine sakız edenler de duysa” diye söylendim. Günümüzde, öğretmenleri, küçümseyenleri, dövenleri, öldürenleri görüyorum da, nereden nereye geldiğimize şaşıyorum...
Büyük İskender, “Babam beni gökten indirdi. Hocam ise yerden göğe çıkardı(...) benim gerçek babam Filip değil, Aristo’dur” diyerek öğretmenin değerini, önemini ne güzel anlatıyor. Bir Çin atasözüne göre, “Beni öven düşmanım, eleştiren ise öğretmenimdir.”
Birisi sizi överse düşmanlık yapmış olur. Çünkü siz çalışmalarınızı yeterli görüp yerinizde sayarsınız. Ama eleştirilirseniz, daha iyisini, daha güzelini yapmaya çalışır ve ilerlersiniz. Gerçek öğretmenlerle ilgili birkaç özlü söz yazalım: “Sıradan bir öğretmen anlatır. İyi öğretmen açıklar. Usta öğretmen gösterir. Büyük öğretmen ilham verir.” Arthur Ward, “Öğrenme isteği uyandırmayan öğretmen, soğuk demiri dövmektedir ancak.” Horace Mann.
“Öğretmek, iki kez öğrenmek demektir.” Joseph Joubert.
Osman Bolulu, “Söylem” dergisinde çıkan bir yazısında, “Öğretmenlik özveridir(...)Öğrenciyi, anasından sonra, yeniden doğurma, onun ham varlığını yoğurarak insanlaştırma sanatıdır” diyor. Meral Pazar da aynı dergide, “Öğretmen olmak, önce insanlaşmış olmayı gerektirir. İnsan duyarlılığı ve insanca değerlerin yol göstericiliğinde; bilgiyi işlevselleştirmeyi, soru sormayı, neden sonuç ilişkilerini kurup genellemelere gidebilme alışkanlığını çocuklara verebilmektir.(...)Güven, açıklık, dürüstlük, içtenlik temelinde kendini aşmaktır sürekli. Çocuklara, gençlere ufuk açmaktır, kendini keşfetmesine yardımcı olmaktır” diye yazıyor...
Günel Altıntaş, “Alengirli Sözler Antolojisi” adı kitabında öğretmenlerle, eğitim-öğretimle ilgili güzel sözlere yer vermiş. Gelin bir de oradaki sözlere göz atalım: “Öğretmen, kandile benzer; kendisini tüketerek başkalarına ışık verir.” Feffini. “İyi bir öğretmen kendisini yavaş yavaş gereksiz kılabilen insandır.” T. J. Carruthers. “Okuma zevkini kazanamayanın öğrenimi yarıda kalmış demektir.” P. Pencaut. “gereksiz şeyler öğrenenler, gerekli şeylere kulaklarını tıkamış olurlar.” Kenneth Burke. “Deneyler en iyi öğretmenlerdir; yalnız okul masrafları biraz yüksektir.” Thomas Carlyle.
“Alışkanlık pek yaman bir öğretmendir, hiç şakası yoktur” diyen Montaigne; “En iyisi, gençlerde öğrenme hevesini ve sevgisini uyandırmaktır; yoksa kitap yüklü birer eşek yaparız onları” diyerek gerçek eğitim öğretimin nasıl olması gerektiğini belirtiyor. Mevlana da birçok kitabı olup da bunlardan yararlanamayanları kitap yüklü eşeklere benzetmişti...
Das Beste şöyle diyor: “İnsan ne kadar çok düşünürse, düşünmeyi o kadar benimser. Eğitim, sistemli düşünmeyi öğretmiyorsa hiçbir yayarı yoktur.” Oysa kimi öğretmenler, öğrencilerinin kitaptaki düşünceleri ezberlemelerini, kendileri gibi düşünmelerini isterler. Soru soran, çizgi dışına çıkan öğrencileri sevmezler. Oysa; “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir” der Walter Lpmann. Kökleri acı, meyveleri tatlı(Aristo) olan eğitim, Metin Münir’e göre, bir insanın en büyük sermayesidir. “Eğitimsiz insan, sermaye değil, borçtur.” Eflatun, eğitimin amacının yetenekleri geliştirmek olduğunu söylüyor. Oysa okullardaki eğitsel kollara gereken önem verilmiyor, yetenekli öğrenciler geliştirilmeye çalışılmıyor. “Her şeye burnunu sokma, dersine çalış” diye azarlanıyorlar. Sınıf öğretmenliği, eğitsel kol rehber öğretmenliği angarya sayılıyor. Çift öğretimde öğretmen ve öğrenciler ders bitince bir an önce okulu terk etmek için can atıyorlar. Birkaç nutuk atılıyor, sorunlu öğrencilerin kulağı çekiliyor ya da disiplin kurulunda terletiliyor. Fişler yazılıyor, velilerle göstermelik görüşmeler yapılıyor. Onların derdi de çocuğunu iyi not alması, sınıfını geçmesi zaten. Eğitsel kollarla vaktinin ziyan edilmesi, kol çalışmalarıyla derslerinin engellenmesi istenmiyor! (Böylece kâğıt üstünde bu sorun çözümleniveriyor...)
Maksim Gorki, “Öğretmenlerin en akıllısı ve en yeğini yaşamdır” diyor. Oysa bizde hayat bilgisi dersleri sadece ilköğretimin birinci kademesinde veriliyor! Böylece gençler yurttaşlık bilgilerinden habersiz yaşıyorlar, resmi dairelere nasıl başvurulacağını, sosyal konularda ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilmiyor, okuldan çıkıp hayata atılınca sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Kendi vücutlarıyla ilgili bilgi edineceklerine sineklerin iç organlarını belliyorlar, Türkiye’yi öğreneceklerine, diğer ülkeleri öğreniyorlar...
Öğrenmenin, eğitimin yaşı yoktur. Demokritos, “Yaşlanıyorum ama öğreniyorum” diyor. Öğrenmek genç kalmaktır. Sokrates yetmiş yaşında, ölüme mahkûm. Bir öğrencisi elinde sazıyla veda ziyaretine gelmiştir. Sokrates ona, “Bana şunu çalmayı öğretsene” diyor. Öğrenci şaşırıyor: “Hocam, ölmek üzeresiniz. Saz çalıp da ne olacak?” diyor. Sokrates şöyle diyor: “Zevk çalmakta değil, öğrenmekte.”
Öğretmenlerin de öğrenciler gibi okuyup öğrenmesi, araştırma yapması gerek. Oysa bizde belli bir yaştan sonra, hatta okulu bitirince kitaplar bir yana atılır, “Bu kadar öğrendiğim yetiversin” diye düşünülür. Dünya durmuyor. Öğrenecek o kadar bilgi var ki. Ölünceye kadar hem öğretmen hem öğrenci olmalıyız. Nasrettin Hoca ne güzel söylemiş: “Bilenler bilmeyenlere öğretsin.” Bizim gibi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde aydınlar hem öğrenci hem öğretmen olmak zorundadırlar, yoksa çağdaş uygarlık yarışında yaya kalırız.
Ne diyor bakın Tevfik Fikret:
“Yüksel ki yerin bu yer değildir
Dünyaya geliş hüner değildir.”
***Erhan Tığlı***
Yorumlar
Yorum yaz...

Erhan Tığlı bir anı paylaştı.
1 saat
Erhan Tığlı bir anı paylaştı.
1 saat
BEN ÖĞRETMENİM
Ben öğretmenim!
Sevgiye yelken açtım bir yaşam boyu,
Bilinç bayrağı oldum evrende,
Özgürlükte çimlendi türkülerim,...
Devamını Gör
Yorumlar
Yorum yaz...