3 Kasım 2014 Pazartesi

Eşek Sudan Gelinceye kadar

Eşek sudan gelene kadar…
Geçmiş zaman, Anadolu’nun ücra köylerinden birinde, muhtarın gıcık oğlu Himmet aylaklığıyla nam salmış, işi gücü eşeğiyle köy-köy gezmek.. ama eşek deyip geçmemeli, Himmet’in bebekliğinden beri birlikte büyümüşler; çifteleriyle meşhur ve Himmet’in nerdeyse bodyguard’ı gibi..Onun yanında Himmet’e vurmak ne kelime bağırmaya kalk, anında gelir çifteyi yersin, o da olmadı ısırır..böyle bi hayvan yani…
Neyse uzun lafın kısası , Himmet köyün kızlarına musallat olmuş, çeşme başında nöbet tutup kızlara rahat vermiyo..hayır tip desen yok gıcık bi herif. Köyün güzeli Kezban’ı kafaya takmış sürekli peşinde, kız bundan illallah demiş, hayır yavuklusu da var…Himmet bunu bilmesine rağmen kızı rahat bırakmıyo..Kezban’da dayanamayıp yavuklusu Hasip’e söylüyo, Hasip acaip sinirleniyo tabi ama, bi taraftan da eşekten tırsıyo.
Ertesi gün Kezban çeşme başında
“Himmet bugün senle koyün dışındaki gorulukta buluşakmı?”
Himmet’in gözleri dışarı uğruyo tabi..”ama eşeğini getirme ben çok gorkuyom”
Himmet kızın aşkına razı oluyo tabi duruma, eşeği çeşme başına bağlayıp düşüyo Kezban’ın peşine.. Koruluğa gelir gelmez çalıların ardından Hasip fırlayıp, çullanıyo Himmet’in üstüne..yermisin yemezmisin..Himmet doğalı beri böyle dayak yememiş bir feryat bir figan..Çeşme başındaki eşek, sesleri duyunca çılgına dönüyo..başlıyo anırmaya, tepinmeye bi taraftanda ipten kurtulmaya çalışıyo..Kezban eşeği kollarken Hasip dayağa devam..ve Kezban gelecek nesillere aramağan olacak bi deyimi söyleyiveriyo .
“ Ben eşeği golluyom Hasibim ..sen döv..eşek sudan gelene gadar döv..”
Şeytan kulağına kurşun
Çook eski zamanlar , şeytan tebdil-i kıyafet gezmekte ve kendine yapacak kötülükler arayarak, yenilikler peşinde koşmakta idi..
İyi insanlar aralarında sohbet ederken, insan suretinde yanlarına yaklaşır, kazara korkularından bahsetseler, hemen not eder ve gerçek suretine bürünerek sırf gıcıklık olsun diye, korkunç bir sesle kahkahalar atardı..Sesi o kadar tiz ve iğrençti ki, kişinin kulağı ya sağır olur ya da korkudan ödü patlardı. İşin kötüsü korkuları da zaman içinde mutlaka gerçeğe dönüştürürdü..
Gel zaman git zaman insanlar; iyilik ve güzellikten korkup, sürekli depdep (zamanın futbolu), kimkimikimle (zamanın magazini) konuşur olmuştu. İyi insanlar için bu katlanılamaz bir durumdu, bir şeyler yapmak, tedbir almak lazımdı..
Entellektüeller toplanıp dönemin Ceo’su ulu bilgeye çıktılar
“Durum böyleyken böyle” dediler. Ulu bilge tozlu raflardan, kalın kitaplarından birini çıkardı.
“Bakın; şeytanın en zayıf yanı kulağı, kulağına kurşun dökmek icap eder. Bunu yaparsanız bi daha uğramaz , burada öyle yazıyo” der..
İyi güzel de bu nasıl olacaktır..Şeytan kulağını açıp bekleyecek değil ya!...
Birden birinin aklına bir fikir gelir;
“Biz her muhabbette kahve içiyoz, kahve cezvesi sürekli kaynıyo..kahve yerine kurşun kaynatalım, şeytan geldiğinde de kulağına dökeriz..” der..
Fikir coşku ve tezahüratla karşılanır, hatta karşılıklı el şaplatmanın ilk buradan çıktığı rivayet edilmektedir.
İyi ama şeytana çaktırmadan nasıl dökülecektir kurşun…Bu sefer bir başkası yine coşku ve tezahüratla karşılanan yeni fikri ortaya atar, topluluk gaza gelmiştir..
Özellikle korkulardan bahsedilerek şeytanın ortaya çıkması sağlanacak, birileri oyalarken diğeri arkadan çaktırmadan yaklaşıp, şeytanın kulağına kurşunu dökecektir. Zamanlama çok mühimdir ve hata kabul etmez..Uygun zamanı belli etmek için işaret dili geliştirirler..
İşte ; kulak çekip, öpücük yaparken masaya vurmak böyle girmiştir hayatımıza..
Başarıya ulaşmış mıdır bilinmez , ama şeytanın hala tebdil-i kıyafet gezdiği ve en son Amerika’nın Washington ilinde görüldüğü rivayet edilmektedir. Ve ne hikmetse; bugün bile insanlar, kulaklarına şeytan bağıracak diye futbol, magazin gibi eften püften şeylerden konuşmakta ama yine de şeytan kulağına kurşun diyerek şifreli hareketleri tekrarlamaktadır..ne diyelim?


Hiç yorum yok: