1 Kasım 2024 Cuma

KILIBIKLAR YARIŞI

Birinci koca, "Ben işten gelir gelmez, karıma sıcak su, diye bağırırım, hemen getirir" dedi. Sıcak su ne olacak, diye sordular. "Bulaşıkları soğuk suyla yıkamasını sevmem de" dedi. İkinci koca, "evde son sözü ben söylerim," diye konuştu. "Ne dersin?" "Haklısın karıcığım" derim. Üçüncü güldü, "O da bir şey mi? Geçenlerde karım önümde diz çöktü." dedi. "Ne dedi" diye merakla sordular. "Bir şey yapmayacağım. Çık şu karyolanın altından" diye yalvardı.

19 Ekim 2024 Cumartesi

KULP

Fincanımın kulpu yok Gözlerimde uyku yok Ey kusur arayıcı Her şeye kulp takıcı Dostluk nedir bilmezsin Sende hiç mi duygu yok?!

7 Ekim 2024 Pazartesi

Mutluluk reçetesi

"MUTLULUK" için reçetemiz...👌🫵👍 Doyum sağlayacak kadar bir amaç, Geçinebilecek kadar bir iş, Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik, İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir akıl. Bir çok insanı beğenecek, Bunlardan birazını da sevecek kadar şefkât, Kendini sevecek kadar öz saygı, Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu. Zorluklarla yüz yüze gelecek kadar cesaret, Sorunları çözecek kadar yaratıcılık, Her an gülecek kadar mizah duygusu. Hayatı bütün değerleri ile yaşayacak kadar bir sağlık, Sahip oldukların için şükran duygusu.

27 Eylül 2024 Cuma

DEDİM DEDİ

DEDİM - DEDİ Dedim: Merhaba, günaydın! Dedi: Hello, hay! Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi! Dedi: Nereden anladın? Dedim: Selamına bile girmiş baksana. Dedi: Herıld yani! Dedim: Hava bugün çok güzel. Yaşasın! Dedi: Çok sevindim buna. Oley! Dedim: Sen böyle mi sevinmeye başladın? Dedi: Dersime çok çalıştım. Böyle laflara alıştım. Dedim: Aferin! Bugün ne yapacaksın? Dedi: Biraz dolaşıp stres atacağım. Dedim. Sakın yere atma o dediğin şeyi, çevreyi kirletirsin. Zaten dilimizi kirletiyorsun. Gençlere kötü örnek oluyorsun. Dedi: Vallahi temizim. Bugün duş aldım. Dedim: Biraz da bilinç alsaydın bari. Dedi: Almak deyince aklıma geldi. Bir plazaya gideceğim. Fiyatlarda damping yapmışlar, süper indirimler var. Bu avantajı kaçırmak istemiyorum. Kendime birkaç tişört, blucin alacağım. Dedim: Saçlarına ne oldu böyle? Dedi: Kuaförümle vizyon değişikliği yaptık. Demin söylemeyi unuttum. Önce bir patiseriye gideceğim. Brunç edeceğim. Peynir, zeytin, margarin, reçel, yumurta, börek yiyeceğim. Yanında da limitsiz çay içeceğim. Dedim: Simitsiz çayı ben de sevmem. Dedi: Simiti de nereden çıkardın? Limitsiz dedim ben. Dedim: Bu dil yozlaşmasından kurtulmak için cankurtaran simidi gerekiyor. Dedi: Ben maçları çok severim. Yakında start veriliyor. Fikstüre bakacağım. Bizim takım deplasmana gidiyor. Skor ne olursa olsun üzülmeyeceğim. Nasıl olsa rakip takımla aramızda dokuz puan var. Dedim: Tazesi varken ne yapacaksın bayatı? Dedi: Onu da nereden çıkardın? Dedim: Demin maçlara kart veriliyor dedin ya. Dedi: Kart değil start dedim. Senin böyle şeylerden haberin yok. Dedim: İyi ki yok. Zıvanadan çıkardım sonra. Dedi: Ben de yanında biraz daha durursam depresyona gireceğim. Mantalitemi, motivasyonumu bozuyorsun. Performansım düşüyor. Dedim: Sadece performansın düşse iyi ya. Daha nelerin düşüyor da görmüyorsun, anlamıyorsun. Senin bozduklarının yanında benimkiler devede kulak kalıyor. Neyse, konuyu değiştirelim biraz. Boynundaki kolye gerçek mi? Dedi: Hayır. İmitasyon. Dedim: Aynen senin gibi. Dedi: Ajitasyon yapma. Dedim: Sen de fabrikasyon konuşmalar yapma. Dedi: Ben gidiyorum. Yanında biraz daha durursam karizmam çizilecek. Başka söyleyeceğin bir şey yoktur herhalde. Okey mi? Dedim: Okey değil, dama, tavla! Dedi: Hadi bay! Dedim: Hay şaşkın hay! Erhan Tığlı

19 Eylül 2024 Perşembe

ANLAYIŞ FARKI

ANLAYIŞ FARKI Yazlık komşumuz Ahmet Yalçın, Almanya’da çalışmış bir kişidir. Söz trafikten, çevreyi kirletmekten açılınca çalıştığı yerde başından geçmiş bir olayı anlattı. Bu ders verici ve düşündürücü olayı size aktarayım da ister gülün ister ağlayın. “Gece, arabamla evimin bulunduğu köye dönüyordum. Yolda bir kutu kola aldım, içtikten sonra, Türkiye’deki alışkanlıkla kutuyu yola fırlatıverdim. Kimse görmemişti. Bu bakımdan aldırmadım. Çöpçüler onu oradan alırlar nasıl olsa diye düşünerek rahat bir şekilde yoluma devam ettim. Evime varıp deliksiz bir uyku çektim ve bu olayı unuttum. Bir süre sonra evimin kapısı çalındı. Açtım, karşımda polisleri görünce şaşırdım. Yasaya aykırı bir şey yapmadım, bir yanlışlık oldu herhalde diye düşündüm, polislere niye beni aradıklarını sordum. İçlerinden biri, içtiğim kolanın kutusunu nereye attığımı sordu. Hayretle yüzlerine baktım, “Yola attım. Ne oldu, birinin kafasına mı geldi yoksa?” diye sordum. “Arabaya binin de attığınız yeri gösterin” dediler. Böyle küçük bir şey için beni niye rahatsız ediyorlar diye homurdanarak söylediklerini yerine getirdim. Attığım kutu yolda duruyordu. Alıp ellerine verdim. Suç delili olarak yanlarına aldılar ve hakkımda zabıt tuttular, zaptı imzalattılar. Bu işgüzarlığa anlam veremedim, bundan bir şey çıkmayacağını düşünerek normal hayatımı sürdürmeye başladım. Derken mahkemeden çağırdılar. Dudak bükerek yargıcın karşısına çıktım. Yargıç niye böyle yaptığım sordu. Küçümseyici bir tavırla, “Ne yapmışım ki?” diye sordum. “Yere atılan küçük bir kola kutusu için bu işlemlere ne gerek vardı?” Yargıç kızdı, elini bana doğru uzatarak: “Burası geldiğin Türkiye değil! Nerede yaşıyorsan oranın kurallarına uymak zorundasın. Şimdilik para cezası veriyorum. Eğer aynı şeyi bir daha yaparsan hapse atarım, hatta memleketine geri yollarım. Bunu iyi bil” diye bağırdı, beni azarladı. Şaşırdık. “Yere kutuyu attığını kim görmüş, polisler orada mıymış?” diye sorduk. “Hayır, dedi Ahmet Yalçın, arkamdaki arabada bulunan bir kişi ne yaptığımı görmüş, arabamın plaka numarasını alıp beni polise şikâyet etmiş.” Acı bir gülüşle, “Şu işe bak, diye söylendik. Onlar yere atılan küçük bir kola kutusunu görmezden gelemiyorlar, bizse yapılan yolsuzlukları, yasaya aykırı şeyleri, aksaklıkları sineye çekiyoruz. Korkuyor, çekiniyoruz. Suçluyu ihbar etmek ispiyonculuk sayılıyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın ya da aman bana kimse bulaşmasın, kızmasın, rahatımı bozmasın diye yapılanlara göz yumuyoruz. En basit bir vatandaşlık görevimizi yapmıyoruz. Ondan sonra da niye onlar aya gidiyor da biz yaya yürümekten, yerlerde sürünmekten kurtulamıyoruz diye üzülüyoruz, ah vah ediyoruz.” Erhan Tığlı