19 Ekim 2024 Cumartesi

KULP

Fincanımın kulpu yok Gözlerimde uyku yok Ey kusur arayıcı Her şeye kulp takıcı Dostluk nedir bilmezsin Sende hiç mi duygu yok?!

7 Ekim 2024 Pazartesi

Mutluluk reçetesi

"MUTLULUK" için reçetemiz...👌🫵👍 Doyum sağlayacak kadar bir amaç, Geçinebilecek kadar bir iş, Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik, İş ve eğlenceyi dengeleyecek kadar sağlıklı bir akıl. Bir çok insanı beğenecek, Bunlardan birazını da sevecek kadar şefkât, Kendini sevecek kadar öz saygı, Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu. Zorluklarla yüz yüze gelecek kadar cesaret, Sorunları çözecek kadar yaratıcılık, Her an gülecek kadar mizah duygusu. Hayatı bütün değerleri ile yaşayacak kadar bir sağlık, Sahip oldukların için şükran duygusu.

27 Eylül 2024 Cuma

DEDİM DEDİ

DEDİM - DEDİ Dedim: Merhaba, günaydın! Dedi: Hello, hay! Dedim: Vay! Yabancı dilin yıldızlı on, pek iyi! Dedi: Nereden anladın? Dedim: Selamına bile girmiş baksana. Dedi: Herıld yani! Dedim: Hava bugün çok güzel. Yaşasın! Dedi: Çok sevindim buna. Oley! Dedim: Sen böyle mi sevinmeye başladın? Dedi: Dersime çok çalıştım. Böyle laflara alıştım. Dedim: Aferin! Bugün ne yapacaksın? Dedi: Biraz dolaşıp stres atacağım. Dedim. Sakın yere atma o dediğin şeyi, çevreyi kirletirsin. Zaten dilimizi kirletiyorsun. Gençlere kötü örnek oluyorsun. Dedi: Vallahi temizim. Bugün duş aldım. Dedim: Biraz da bilinç alsaydın bari. Dedi: Almak deyince aklıma geldi. Bir plazaya gideceğim. Fiyatlarda damping yapmışlar, süper indirimler var. Bu avantajı kaçırmak istemiyorum. Kendime birkaç tişört, blucin alacağım. Dedim: Saçlarına ne oldu böyle? Dedi: Kuaförümle vizyon değişikliği yaptık. Demin söylemeyi unuttum. Önce bir patiseriye gideceğim. Brunç edeceğim. Peynir, zeytin, margarin, reçel, yumurta, börek yiyeceğim. Yanında da limitsiz çay içeceğim. Dedim: Simitsiz çayı ben de sevmem. Dedi: Simiti de nereden çıkardın? Limitsiz dedim ben. Dedim: Bu dil yozlaşmasından kurtulmak için cankurtaran simidi gerekiyor. Dedi: Ben maçları çok severim. Yakında start veriliyor. Fikstüre bakacağım. Bizim takım deplasmana gidiyor. Skor ne olursa olsun üzülmeyeceğim. Nasıl olsa rakip takımla aramızda dokuz puan var. Dedim: Tazesi varken ne yapacaksın bayatı? Dedi: Onu da nereden çıkardın? Dedim: Demin maçlara kart veriliyor dedin ya. Dedi: Kart değil start dedim. Senin böyle şeylerden haberin yok. Dedim: İyi ki yok. Zıvanadan çıkardım sonra. Dedi: Ben de yanında biraz daha durursam depresyona gireceğim. Mantalitemi, motivasyonumu bozuyorsun. Performansım düşüyor. Dedim: Sadece performansın düşse iyi ya. Daha nelerin düşüyor da görmüyorsun, anlamıyorsun. Senin bozduklarının yanında benimkiler devede kulak kalıyor. Neyse, konuyu değiştirelim biraz. Boynundaki kolye gerçek mi? Dedi: Hayır. İmitasyon. Dedim: Aynen senin gibi. Dedi: Ajitasyon yapma. Dedim: Sen de fabrikasyon konuşmalar yapma. Dedi: Ben gidiyorum. Yanında biraz daha durursam karizmam çizilecek. Başka söyleyeceğin bir şey yoktur herhalde. Okey mi? Dedim: Okey değil, dama, tavla! Dedi: Hadi bay! Dedim: Hay şaşkın hay! Erhan Tığlı

19 Eylül 2024 Perşembe

ANLAYIŞ FARKI

ANLAYIŞ FARKI Yazlık komşumuz Ahmet Yalçın, Almanya’da çalışmış bir kişidir. Söz trafikten, çevreyi kirletmekten açılınca çalıştığı yerde başından geçmiş bir olayı anlattı. Bu ders verici ve düşündürücü olayı size aktarayım da ister gülün ister ağlayın. “Gece, arabamla evimin bulunduğu köye dönüyordum. Yolda bir kutu kola aldım, içtikten sonra, Türkiye’deki alışkanlıkla kutuyu yola fırlatıverdim. Kimse görmemişti. Bu bakımdan aldırmadım. Çöpçüler onu oradan alırlar nasıl olsa diye düşünerek rahat bir şekilde yoluma devam ettim. Evime varıp deliksiz bir uyku çektim ve bu olayı unuttum. Bir süre sonra evimin kapısı çalındı. Açtım, karşımda polisleri görünce şaşırdım. Yasaya aykırı bir şey yapmadım, bir yanlışlık oldu herhalde diye düşündüm, polislere niye beni aradıklarını sordum. İçlerinden biri, içtiğim kolanın kutusunu nereye attığımı sordu. Hayretle yüzlerine baktım, “Yola attım. Ne oldu, birinin kafasına mı geldi yoksa?” diye sordum. “Arabaya binin de attığınız yeri gösterin” dediler. Böyle küçük bir şey için beni niye rahatsız ediyorlar diye homurdanarak söylediklerini yerine getirdim. Attığım kutu yolda duruyordu. Alıp ellerine verdim. Suç delili olarak yanlarına aldılar ve hakkımda zabıt tuttular, zaptı imzalattılar. Bu işgüzarlığa anlam veremedim, bundan bir şey çıkmayacağını düşünerek normal hayatımı sürdürmeye başladım. Derken mahkemeden çağırdılar. Dudak bükerek yargıcın karşısına çıktım. Yargıç niye böyle yaptığım sordu. Küçümseyici bir tavırla, “Ne yapmışım ki?” diye sordum. “Yere atılan küçük bir kola kutusu için bu işlemlere ne gerek vardı?” Yargıç kızdı, elini bana doğru uzatarak: “Burası geldiğin Türkiye değil! Nerede yaşıyorsan oranın kurallarına uymak zorundasın. Şimdilik para cezası veriyorum. Eğer aynı şeyi bir daha yaparsan hapse atarım, hatta memleketine geri yollarım. Bunu iyi bil” diye bağırdı, beni azarladı. Şaşırdık. “Yere kutuyu attığını kim görmüş, polisler orada mıymış?” diye sorduk. “Hayır, dedi Ahmet Yalçın, arkamdaki arabada bulunan bir kişi ne yaptığımı görmüş, arabamın plaka numarasını alıp beni polise şikâyet etmiş.” Acı bir gülüşle, “Şu işe bak, diye söylendik. Onlar yere atılan küçük bir kola kutusunu görmezden gelemiyorlar, bizse yapılan yolsuzlukları, yasaya aykırı şeyleri, aksaklıkları sineye çekiyoruz. Korkuyor, çekiniyoruz. Suçluyu ihbar etmek ispiyonculuk sayılıyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın ya da aman bana kimse bulaşmasın, kızmasın, rahatımı bozmasın diye yapılanlara göz yumuyoruz. En basit bir vatandaşlık görevimizi yapmıyoruz. Ondan sonra da niye onlar aya gidiyor da biz yaya yürümekten, yerlerde sürünmekten kurtulamıyoruz diye üzülüyoruz, ah vah ediyoruz.” Erhan Tığlı

9 Eylül 2024 Pazartesi

EŞEKLİ KİTAP

EŞEKLİ KİTAP Eşeklerle ve eşeklikle ilgili yazılarımı bir kitapta toplamak istedim ama kapak resminde bir türlü karar kılamadım. Tanıdım kişilerin fikirlerini alayım dedim. Emekli Rıza Enayi, içini çekerek, “Kapağa eşek yerine benim resmimi koy” diye söze başladı. “Niye” der gibi yüzüne baktım. “Emekli paramı nasıl değerlendireceğimi düşündüm. Bir bakkal dükkanı açarak ucuz mal satmaya karar verdim. Açtım ama ucuza mal sattığıma kimse inanmadı, ya yalan söylüyor ya da sattığı mal kusurlu, diye düşündü. Yanında parası olmayana veresiye verdim. Veresiye defteri dolup taştığı halde kimse borcunu vermedi. Battım. Benim gibi eşek var mı şu dünyada” dedi. “Ben senden daha eşeğim” diye söze karıştı Sadi Amca. “Elime biraz para geçmişti. Nasıl değerlendireceğimi düşünürken yanıma günde beş vakit namaz kılan, iki kere hacca giden Ahmet Semiz geldi. Parayı bana ver, işleteyim, sana da yüklü bir pay vereyim dedi. Sevinçle kabul ettim ama aradan tam bir yıl geçtiği halde verdiğim paradan ses seda çıkmadı. Utana sıkıla yanına gidip ne olduğu sordum. Hayretle yüzüme baktı, ne parası? Ben senden para almadım ki, dedi. Şaka mı ediyor diye yüzüne baktım. Ne bakıyorsun? Bana para verdiğine dair şahidin, yazılı belgen var mı, diye alayla güldü. Yok ama ben sana güvenmiştim, o yüzden böyle bir şey istemedim, dedim. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin, diyerek çekti gitti. Paramın üstüne bir bardak soğuk su içmek zorunda kaldım!” “Ben sizlerden daha eşeğim” diyerek acı acı gülen Şerif Dayı da şöyle konuştu: “Ben eşeklikte yalnız değilim. Benim gibi daha niceleri var. Kitabının kapağına sadece beni değil, binlerce eşeğin resmini koymalısın ki okuyanlar ders alsın, bir da böyle eşeklik yapmasın. Biz kendini Yoksulluğu Kaldırma Partisi diye lanse eden ama aslında Ahaliyi Kandırma Partisi olan bir partiye her seçimde oy verdik. Aklımız bir türlü başımıza gelmedi…” Tam gidiyordum ki Ali Genç yolumu kesti, “Bana bir şey sormayacak mısın?” dedi. “Sadece yaşlılar değil, biz gençler de eşeklik yapıyoruz. Evlenme çağım gelmişti. Çalıştığı dairede beni seven bir kız vardı, sadece nikahla karım olmaya razıydı ama benim eşek kafam uyanmadı, daha güzel diye başka bir kızın peşine düştüm. Çalışmıyordu, ev kızıydı. Bu devirde böyle biriyle nasıl geçineceğimi hiç düşünmedim. Kendini naza çekti, beni bir mühendis istetti. Elini çabuk tut, dedi. Hemen evlenme teklif ettim, evlerine görücü yolladım. Teklifimi kabul ettiler ama her şeyin en iyisini, en güzelini istediler. Kız elimden kaçmasın diye kabul ettim. Hazırdaki param bitti, sağdan soldan borç aldım, sazlı sözlü bir düğünle evlendik. Evlendik ama paralar da suyunu çekti Kız süs biberiydi, Kazandığım para süsüne yetmiyordu. Alacaklılar kapıya dayandı. Taktığım bileziklerden birkaçını sonra tekrar takmak üzere istedim. Vermedi. Kızdım, bağırdım, kolunu sıktım. Bana şiddet uyguladı diye ortalığı ayağa kaldırdı. Şimdi mahkemeye gidiyorum. Başıma gelenleri yaz da gençler ders alsın, benim eşeklik yapmasın” diyerek koştu gitti, arkasından bakakaldım. Yazdığım eşekli yazıları hiçbir yayınevi yayınlamayınca kendim bastırdım ama eş dost ve yazılarımı beğenenler bile kitabımı almadı, bedava vermemi umdular. Kitap yazan yazarlar da oralı olmadılar. Borcum bini aştı, feleğim şaştı. Eşekten düşmüş karpuza döndüm. Bir daha kitap yazarsam hiç sağa sola sormayacağım, kapağa kendi resmimi koyacağım. ERHAN TIĞLI

8 Eylül 2024 Pazar

Hastalar ve Sanatçılar

HASTALAR ve SANATÇILAR İki hasta vardı. Biri pencere kenarındaki yatakta diğeri öteki yanda yatıyordu. Pencere kenarında yatan hasta şair ruhlu biriydi, arkadaşına moral vermek için dışarda yemyeşil bir doğa ve masmavi bir gökyüzü olduğunu söylüyor, her yerde yemyeşil ağaçlar, çeşitli renklerde çiçekler var, çiçeklere güzel kuşlar, bal arıları, kelebekler konuyorlar, çocuklar neşe içinde koşup oynuyorlar..." diyordu. İkinci hasta arkadaşına teşekkür edeceğine, benim yatağım niye orada değil, bu güzellikleri ben niye göremiyorum diye onu kıskandı ve hastanın fişini çekerek ölümüne sebep oldu. Hasta alınıp götürülünce de hemen onun boşalttığı yatağa gidip dışarıya baktı Dışarda kapkara bir duvardan başka bir şey yoktu! *** Karamsar bir hasta ziyaretine gelenlere hep ölümden söz ediyor, yaşama umudunun kalmadığını belirtiyordu. Bir ressam arkadaşı geldiğinde de aynı şeyleri söyledi, arkadaşının moral verici sözlerini dinlemedi, Dışardaki bir ağacı göstererek "sonbaharda dökülen yapraklar gibi ölüme gideceğim" dedi.Ağaçta sadece bir yaprak kalmıştı. "O yaprak düşünce ben de hayata veda edeceğim" diyerek ağladı. Arkadaşı "O yaprak düşmeyecek, sen de ölmeyeceksin" deyip gitti Gerçekten de o yaprak hiç düşmedi ve hasta umutla doldu, moral kazandı, iyileşti... Sağlığına kavuştuğu zaman ağacın yanına gidip o yaprağın niye düşmediğini anlamaya çalıştı. Ressam dostu ağaca yeşil bir yaprak resmi yapıp asmıştı... İşte sanatçılar da böyledir. Bize umut verir,gönlümüzü mutlulukla doldururlar, güzelliklerin bitmeyeceğini vurgular, yaşama sevinci aşılarlar.

4 Eylül 2024 Çarşamba

Hatalar...

süt bozulursa yoğurt olur. yoğurt süt'ten daha değerlidir. daha kötüleşirse peynir oluyor. peynir yoğurt'tan da süt'ten de değerli'dir. ve üzüm suyu ekşiye dönüşürse üzüm suyundan bile pahalı şaraba dönüşür. hatalar yaptığın için kötü değilsin. hatalar, seni bir insan olarak daha değerli kılan deneyimlerdir. kristof kolomb, amerika'yı keşfetmesine neden olan bir navigasyon hatası yaptı. alexander fleming'in hatası onu penisilin'i icat etmeye yönlendirdi. hatalarınızın sizi üzmesine izin vermeyin. mükemmel yapan pratik değildir. kusursuz yapan, ders aldığımız hatalardır. Johan Strauss.. La Valse De Paris..