9 Eylül 2024 Pazartesi

EŞEKLİ KİTAP

EŞEKLİ KİTAP Eşeklerle ve eşeklikle ilgili yazılarımı bir kitapta toplamak istedim ama kapak resminde bir türlü karar kılamadım. Tanıdım kişilerin fikirlerini alayım dedim. Emekli Rıza Enayi, içini çekerek, “Kapağa eşek yerine benim resmimi koy” diye söze başladı. “Niye” der gibi yüzüne baktım. “Emekli paramı nasıl değerlendireceğimi düşündüm. Bir bakkal dükkanı açarak ucuz mal satmaya karar verdim. Açtım ama ucuza mal sattığıma kimse inanmadı, ya yalan söylüyor ya da sattığı mal kusurlu, diye düşündü. Yanında parası olmayana veresiye verdim. Veresiye defteri dolup taştığı halde kimse borcunu vermedi. Battım. Benim gibi eşek var mı şu dünyada” dedi. “Ben senden daha eşeğim” diye söze karıştı Sadi Amca. “Elime biraz para geçmişti. Nasıl değerlendireceğimi düşünürken yanıma günde beş vakit namaz kılan, iki kere hacca giden Ahmet Semiz geldi. Parayı bana ver, işleteyim, sana da yüklü bir pay vereyim dedi. Sevinçle kabul ettim ama aradan tam bir yıl geçtiği halde verdiğim paradan ses seda çıkmadı. Utana sıkıla yanına gidip ne olduğu sordum. Hayretle yüzüme baktı, ne parası? Ben senden para almadım ki, dedi. Şaka mı ediyor diye yüzüne baktım. Ne bakıyorsun? Bana para verdiğine dair şahidin, yazılı belgen var mı, diye alayla güldü. Yok ama ben sana güvenmiştim, o yüzden böyle bir şey istemedim, dedim. Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin, diyerek çekti gitti. Paramın üstüne bir bardak soğuk su içmek zorunda kaldım!” “Ben sizlerden daha eşeğim” diyerek acı acı gülen Şerif Dayı da şöyle konuştu: “Ben eşeklikte yalnız değilim. Benim gibi daha niceleri var. Kitabının kapağına sadece beni değil, binlerce eşeğin resmini koymalısın ki okuyanlar ders alsın, bir da böyle eşeklik yapmasın. Biz kendini Yoksulluğu Kaldırma Partisi diye lanse eden ama aslında Ahaliyi Kandırma Partisi olan bir partiye her seçimde oy verdik. Aklımız bir türlü başımıza gelmedi…” Tam gidiyordum ki Ali Genç yolumu kesti, “Bana bir şey sormayacak mısın?” dedi. “Sadece yaşlılar değil, biz gençler de eşeklik yapıyoruz. Evlenme çağım gelmişti. Çalıştığı dairede beni seven bir kız vardı, sadece nikahla karım olmaya razıydı ama benim eşek kafam uyanmadı, daha güzel diye başka bir kızın peşine düştüm. Çalışmıyordu, ev kızıydı. Bu devirde böyle biriyle nasıl geçineceğimi hiç düşünmedim. Kendini naza çekti, beni bir mühendis istetti. Elini çabuk tut, dedi. Hemen evlenme teklif ettim, evlerine görücü yolladım. Teklifimi kabul ettiler ama her şeyin en iyisini, en güzelini istediler. Kız elimden kaçmasın diye kabul ettim. Hazırdaki param bitti, sağdan soldan borç aldım, sazlı sözlü bir düğünle evlendik. Evlendik ama paralar da suyunu çekti Kız süs biberiydi, Kazandığım para süsüne yetmiyordu. Alacaklılar kapıya dayandı. Taktığım bileziklerden birkaçını sonra tekrar takmak üzere istedim. Vermedi. Kızdım, bağırdım, kolunu sıktım. Bana şiddet uyguladı diye ortalığı ayağa kaldırdı. Şimdi mahkemeye gidiyorum. Başıma gelenleri yaz da gençler ders alsın, benim eşeklik yapmasın” diyerek koştu gitti, arkasından bakakaldım. Yazdığım eşekli yazıları hiçbir yayınevi yayınlamayınca kendim bastırdım ama eş dost ve yazılarımı beğenenler bile kitabımı almadı, bedava vermemi umdular. Kitap yazan yazarlar da oralı olmadılar. Borcum bini aştı, feleğim şaştı. Eşekten düşmüş karpuza döndüm. Bir daha kitap yazarsam hiç sağa sola sormayacağım, kapağa kendi resmimi koyacağım. ERHAN TIĞLI

8 Eylül 2024 Pazar

Hastalar ve Sanatçılar

HASTALAR ve SANATÇILAR İki hasta vardı. Biri pencere kenarındaki yatakta diğeri öteki yanda yatıyordu. Pencere kenarında yatan hasta şair ruhlu biriydi, arkadaşına moral vermek için dışarda yemyeşil bir doğa ve masmavi bir gökyüzü olduğunu söylüyor, her yerde yemyeşil ağaçlar, çeşitli renklerde çiçekler var, çiçeklere güzel kuşlar, bal arıları, kelebekler konuyorlar, çocuklar neşe içinde koşup oynuyorlar..." diyordu. İkinci hasta arkadaşına teşekkür edeceğine, benim yatağım niye orada değil, bu güzellikleri ben niye göremiyorum diye onu kıskandı ve hastanın fişini çekerek ölümüne sebep oldu. Hasta alınıp götürülünce de hemen onun boşalttığı yatağa gidip dışarıya baktı Dışarda kapkara bir duvardan başka bir şey yoktu! *** Karamsar bir hasta ziyaretine gelenlere hep ölümden söz ediyor, yaşama umudunun kalmadığını belirtiyordu. Bir ressam arkadaşı geldiğinde de aynı şeyleri söyledi, arkadaşının moral verici sözlerini dinlemedi, Dışardaki bir ağacı göstererek "sonbaharda dökülen yapraklar gibi ölüme gideceğim" dedi.Ağaçta sadece bir yaprak kalmıştı. "O yaprak düşünce ben de hayata veda edeceğim" diyerek ağladı. Arkadaşı "O yaprak düşmeyecek, sen de ölmeyeceksin" deyip gitti Gerçekten de o yaprak hiç düşmedi ve hasta umutla doldu, moral kazandı, iyileşti... Sağlığına kavuştuğu zaman ağacın yanına gidip o yaprağın niye düşmediğini anlamaya çalıştı. Ressam dostu ağaca yeşil bir yaprak resmi yapıp asmıştı... İşte sanatçılar da böyledir. Bize umut verir,gönlümüzü mutlulukla doldururlar, güzelliklerin bitmeyeceğini vurgular, yaşama sevinci aşılarlar.