Eşek sudan gelene kadar…
Geçmiş zaman, Anadolu’nun ücra
köylerinden birinde, muhtarın gıcık oğlu Himmet aylaklığıyla nam salmış, işi
gücü eşeğiyle köy-köy gezmek.. ama eşek deyip geçmemeli, Himmet’in
bebekliğinden beri birlikte büyümüşler; çifteleriyle meşhur ve Himmet’in
nerdeyse bodyguard’ı gibi..Onun yanında Himmet’e vurmak ne kelime bağırmaya
kalk, anında gelir çifteyi yersin, o da olmadı ısırır..böyle bi hayvan yani…
Neyse uzun lafın kısası , Himmet köyün
kızlarına musallat olmuş, çeşme başında nöbet tutup kızlara rahat
vermiyo..hayır tip desen yok gıcık bi herif. Köyün güzeli Kezban’ı kafaya
takmış sürekli peşinde, kız bundan illallah demiş, hayır yavuklusu da
var…Himmet bunu bilmesine rağmen kızı rahat bırakmıyo..Kezban’da dayanamayıp
yavuklusu Hasip’e söylüyo, Hasip acaip sinirleniyo tabi ama, bi taraftan da
eşekten tırsıyo.
Ertesi gün Kezban çeşme başında
“Himmet bugün senle koyün dışındaki
gorulukta buluşakmı?”
Himmet’in gözleri dışarı uğruyo
tabi..”ama eşeğini getirme ben çok gorkuyom”
Himmet kızın aşkına razı oluyo tabi
duruma, eşeği çeşme başına bağlayıp düşüyo Kezban’ın peşine.. Koruluğa gelir
gelmez çalıların ardından Hasip fırlayıp, çullanıyo Himmet’in üstüne..yermisin
yemezmisin..Himmet doğalı beri böyle dayak yememiş bir feryat bir figan..Çeşme
başındaki eşek, sesleri duyunca çılgına dönüyo..başlıyo anırmaya, tepinmeye bi
taraftanda ipten kurtulmaya çalışıyo..Kezban eşeği kollarken Hasip dayağa
devam..ve Kezban gelecek nesillere aramağan olacak bi deyimi söyleyiveriyo .
“ Ben eşeği golluyom Hasibim ..sen döv..eşek sudan gelene gadar döv..”
“ Ben eşeği golluyom Hasibim ..sen döv..eşek sudan gelene gadar döv..”
Şeytan
kulağına kurşun
Çook eski zamanlar , şeytan tebdil-i
kıyafet gezmekte ve kendine yapacak kötülükler arayarak, yenilikler peşinde
koşmakta idi..
İyi insanlar aralarında sohbet ederken,
insan suretinde yanlarına yaklaşır, kazara korkularından bahsetseler, hemen not
eder ve gerçek suretine bürünerek sırf gıcıklık olsun diye, korkunç bir sesle
kahkahalar atardı..Sesi o kadar tiz ve iğrençti ki, kişinin kulağı ya sağır
olur ya da korkudan ödü patlardı. İşin kötüsü korkuları da zaman içinde mutlaka
gerçeğe dönüştürürdü..
Gel zaman git zaman insanlar; iyilik ve
güzellikten korkup, sürekli depdep (zamanın futbolu), kimkimikimle (zamanın
magazini) konuşur olmuştu. İyi insanlar için bu katlanılamaz bir durumdu, bir
şeyler yapmak, tedbir almak lazımdı..
Entellektüeller toplanıp dönemin Ceo’su
ulu bilgeye çıktılar
“Durum böyleyken böyle” dediler. Ulu
bilge tozlu raflardan, kalın kitaplarından birini çıkardı.
“Bakın; şeytanın en zayıf yanı kulağı,
kulağına kurşun dökmek icap eder. Bunu yaparsanız bi daha uğramaz , burada öyle
yazıyo” der..
İyi güzel de bu nasıl olacaktır..Şeytan
kulağını açıp bekleyecek değil ya!...
Birden birinin aklına bir fikir gelir;
“Biz her muhabbette kahve içiyoz, kahve
cezvesi sürekli kaynıyo..kahve yerine kurşun kaynatalım, şeytan geldiğinde de
kulağına dökeriz..” der..
Fikir coşku ve tezahüratla karşılanır,
hatta karşılıklı el şaplatmanın ilk buradan çıktığı rivayet edilmektedir.
İyi ama şeytana çaktırmadan nasıl
dökülecektir kurşun…Bu sefer bir başkası yine coşku ve tezahüratla karşılanan
yeni fikri ortaya atar, topluluk gaza gelmiştir..
Özellikle korkulardan bahsedilerek
şeytanın ortaya çıkması sağlanacak, birileri oyalarken diğeri arkadan
çaktırmadan yaklaşıp, şeytanın kulağına kurşunu dökecektir. Zamanlama çok
mühimdir ve hata kabul etmez..Uygun zamanı belli etmek için işaret dili geliştirirler..
İşte ; kulak çekip, öpücük yaparken
masaya vurmak böyle girmiştir hayatımıza..
Başarıya ulaşmış mıdır bilinmez , ama
şeytanın hala tebdil-i kıyafet gezdiği ve en son Amerika’nın Washington ilinde
görüldüğü rivayet edilmektedir. Ve ne hikmetse; bugün bile insanlar,
kulaklarına şeytan bağıracak diye futbol, magazin gibi eften püften şeylerden
konuşmakta ama yine de şeytan kulağına kurşun diyerek şifreli hareketleri
tekrarlamaktadır..ne diyelim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder